Bediüzzaman Said Nursi'den Teröre ve Anarşiye Çözümler

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
KuLL
Quick Friend
Quick Friend
Mesajlar: 55
Kayıt: 11-05-2006 11:07

Bediüzzaman Said Nursi'den Teröre ve Anarşiye Çözümler

Mesaj gönderen KuLL »

Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'den
Terör ve Anarşiye Çözümler





Tarih boyunca terörün ve anarşinin şiddetlendiği dönemler olmuş ve tüm insanlığı tehdit eden bu soruna çözüm bulabilmek için çeşitli öneriler ortaya atılmıştır. Terör ve anarşi belaları ile topyekün bir mücadele başlatılması konusunun en çok üzerinde duran kişilerden biri de büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'dir. Ülkemizde son zamanlarda meydana gelen insanlıkdışı terör saldırıları, bizi Bediüzzaman’ın bu değerli görüşleri üzerinde tekrar düşünmeye sevk etmektedir. Bediüzzaman bunun için öncelikle yapılması gereken şeyin din ahlakının insanlar arasında yaygınlaşması için çaba gösterilmesi olduğunu anlatmış ve çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur.

Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı dünya tarihinin köklü değişiklikler yaşadığı bir döneme rastlar. I. Dünya Savaşı Bediüzzaman'ın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Üstad, Osmanlı'nın çöküşüne ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasına çok yakından şahit olmuştur. O, Rusya'da komünizmin bir ihtilalle başa geçişine, dünya devletlerinin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın içine sürüklenişine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bu süre zarfında yaşadığı zor dönemlere tanıklık etmiştir. Bediüzzaman yaşadığı dönemde gerçekleşen tüm olayları çok detaylı olarak tahlil etmiş ve siyaset sahnesinde gelişen her olayı Kuran ayetleri doğrultusunda değerlendirmiştir. Onun bu özelliğini tüm eserlerinde ve her sözünde görmek mümkündür. Dinden uzaklaşmanın bir toplumu ne kadar büyük bir tahribata uğratacağına, Müslümanların birlik olurlarsa dinsiz ideolojilere karşı büyük bir başarı elde edeceklerine her sözünde değinmiştir.

Bediüzzaman hem kendi yaşadığı dönemde hem de kendinden sonra terör ve anarşinin insanların karşısına büyük bir bela olarak çıkacağını biliyordu. Bu nedenle de terörle mücadele ile ilgili çeşitli çözüm yolları sunuyor, insanları bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyordu. O, "Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık ahlakını ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar ahlakına çevirir…" 1 sözüyle İslam dininin terör ve şiddete bakış açısını en güzel şekilde ifade etmişti. Bütün hayatını da bu bakış açısını insanlara anlatmakla geçirmişti. Üstad bir sözünde "Madem iman hizmetinde tam ihlasla, anarşiliği durdurmakla, asayişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerekir. Ben de bunun için rahatımı, haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helâl ediyorum." 2 demiş, anarşi ve terörle mücadelenin iman edenlerin üzerine yüklenen önemli bir sorumluluk olduğunu, bu mücadelenin sabır ve tahammül gerektirdiğini ifade etmiştir.

Bizler için Bediüzzaman'ın tecrübeleri ve birer rehber niteliğindeki sözleri çok değerlidir. Bu nedenle tüm hayatı boyunca, Kuran ahlakındaki sevgi, barış ve huzur dolu dünyayı tesis etmek için çaba göstermiş olan bu kıymetli insanın her açıklaması üzerinde dikkatle düşünmemiz gerekir.

Bediüzzaman Terörün Ancak Sevgi İle Çözülebileceğini Söylüyordu

Bediüzzaman'ın açıklamalarında öncelikli olarak dikkat çeken yön, insan sevgisi ve insan hayatına verilen önemdir. Bu, Kuran ahlakının insana kazandırdığı bir güzelliktir. Bediüzzaman da bir sözünde bunu şu şekilde ifade etmiştir:

Kuran-ı Hakim'den aldığımız hakikat dersi şudur ki: Evde, yahut bir gemide, bir masum, on cani bulunsa, Kuran'ın adaleti, o masumun hakkına zarar vermemek için, o evi, o gemiyi yakmayı men ettiği halde, on masumu bir tek cani yüzünden mahv için, o ev, o gemi yakılır mı? Yakılırsa en büyük zulüm, en büyük hıyanet ve gadir olmaz mı? Bu sebeple, güvenliği ihlal yolunda yüzde on cani yüzünden doksan masumun hayatını tehlikeye ve zarara sokmayı ilahi adalet ve Kuran gerçeği şiddetle men ettiği için, biz bütün kuvvetimizle bu Kuran dersine uyarak güvenliği korumaya kendimizi dinen mecbur biliriz…3

Üstad yukarıdaki sözünde insan hayatının ne kadar önemli olduğunu, tek bir insanın hayatı korumak için her türlü fedakarlığı yapmak gerektiğini, aksinin çok büyük bir zulüm olacağını bildirmiştir. Müslüman dünya üzerindeki tüm insanların güvenliğini, huzurunu sağlamayı, hoşgörülü ve sevgi dolu bir dünyada yaşamalarını ister. Bu, ona yükletilen bir sorumluluk, Allah'ın bildirdiği bir emirdir. Bunun için de din ahlakının yayılması için tüm imkanlarıyla gayret eder, insanların güvenliğini bozacak her türlü zorbalığa engel olmak için ellerinden geleni yaparlar. Anarşi ve terör insanı adeta bir canavara dönüştürürken, İslam ahlakının yaşandığı ortam cennet benzeri olur. Bediüzzaman bunu bazı sözlerinde şu şekilde belirtir:

... Bir Müslüman İslâmiyet dairesinden çıksa, İslam dininden döner ve anarşist olur, sosyal hayat için zehir hükmüne geçer. Çünki anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet güzel huylarını canavar hayvanların ahlakına çevirir.4

Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık güzel huylarını ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar ahlakına çevirir.5

Bediüzzaman din ahlakının anlatılması ile insan sevgisini bilmeyen, hoşgörüsüz, uzlaşmaz ve saldırgan kimselerin dahi kalplerinde büyük bir aşk ve muhabbet oluşacağını, bu Allah sevgisinin ise insanları her türlü zorbalıktan uzak tutacağını bildirmiştir. Müslümanın görevinin de, insanlarda bu sevgiyi oluşturmak için dinin güzelliklerini ve Kuran hakikatlerini anlatmak olduğunu vurgulamıştır. Üstad bir sözünde, yazdığı Nur Risaleleri'nin bu görevi yerine getirdiğini şöyle vurgular:

Evet, Risale-i Nur hak ve hakikata dayanan, delil ve ispata dayanan iman ve Kur'an hakikatlarını, zamanın anlayışına uygun, cem'iyetin kabul etme tarzına uygun, çekici bir üslûb ve kolay açıklamasıyla isbat ve izah eylemesi ile milyonlarca insanın iman ve inancını tahkikî yaparak, ruhlarda İslâmî aşk ve muhabbeti uyandırmak suretiyle anarşizmin belirtisi olan dinsizlik ve ahlâksızlığa karşı manevî bir sed tesis eylemiştir. Evet ruhlarda, akıl ve kalblerde tesis edilen mukaddes ideal ve gaye birliği, iman aşk ve muhabbeti, yıkılmaz bir kuvvet, aşılmaz bir sed hükmünde manevî bir etki meydana getirmektedir.6

Kuran Ahlakının Yaşanması Terörle Mücadelede En Önemli Noktadır

Bediüzzaman terör ve anarşi ile mücadelede en önemli noktanın din ahlakının yaygınlaşması olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Bu sözlerinden birinde şunları ifade eder:

Hem her bir şehir kendi halkına geniş bir hanedir. Eğer ahiret inancı o büyük aile fertlerinde hükmetmezse; güzel ahlâkın esasları olan ihlas, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, Allah'ın rızası, ahiret sevabı yerine kötü niyet, menfaat, sahtekârlık, kendini beğenmişlik, yapmacık hareket, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zahirî güvenlik ve insaniyet altında, anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o şehir hayatı zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, güçlüler zulme, ihtiyarlar ağlamağa başlarlar. 7

Bediüzzaman'ın da vurguladığı gibi, din ahlakının yaşanmasıyla pek çok güzel ahlak özelliği ortaya çıkarken, dinden uzak bir toplumda her türlü sahtekarlık, zorbalık, anarşi, vahşet ve terör gelişir. Yardımlaşma, fedakarlık, dürüstlük gibi meziyetler ortadan kalkar. İnsanlar sadece kendi çıkarlarını düşünür, sadece kendi rahatlarını kollar, sadece kendi menfaatleri için çalışır hale gelirler. Ancak dinin yaşanması toplumda çok büyük bir dayanışma, kardeşlik ve dostluk oluşmasına vesile olur. Bediüzzaman aynı sözünün devamında, din ahlakının bir topluma ve aile hayatına kazandırdığı güzellikleri şu şekilde örneklendirir:

Buna kıyas olarak, memleket dahi bir evdir ve vatan dahi bir millî ailenin evidir. Eğer ahiret inancı bu geniş evlerde hükmetse, birden samimî hürmet ve ciddî merhamet ve rüşvetsiz muhabbet ve yardımlaşma ve hilesiz hizmet ve birlikte yaşanılanlar ve riyasız ihsan ve fazilet ve benlik verilmeyen büyüklük ve meziyet o hayatta gelişmeye başlarlar. Çocuklara der: "Cennet var, haylazlığı bırak." Kur'an dersiyle vakar verir. Gençlere der: "Cehennem var, sarhoşluğu bırak." Aklı başlarına getirir. Zalime der: "Şiddetli azab var, tokat yiyeceksin." Adalete başını eğdirir. İhtiyarlara der: "Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek ve daimî bir ahirete dair saadet ve taze, ebedi bir gençlik seni bekliyorlar. Onları kazanmağa çalış." Ağlamasını gülmeye çevirir. Bunlara kıyasla, bir bölüm ve bir bütün olarak her kavimde güzel etkisini gösterir, ışıklandırır. İnsanların sosyal hayatıyla ilgili olan sosyologların ve ahlak ilmiyle uğraşanların kulakları çınlasın! İşte ahiret inancının birlerce faydasından işaret ettiğimiz beş-altı örneklerine diğerleri kıyas edilse kesinlikle anlaşılır ki; iki cihanın ve iki hayatın saadete sebep olan yolu yalnız imandır.8

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi din ahlakı yaşandığında insanlara öğüt vermek, onları kötülüklerden menedip ve doğru yola sevk etmek son derece kolay olur. Bediüzzaman terörün ve anarşinin ancak sevgiyi, hoşgörüyü, barışı, affediciliği, şefkati ve merhameti emreden, insanı her türlü kötülük ve bozgunculuktan meneden Kuran ahlakının yaşanmasıyla yok olacağını sık sık belirtmiştir. Aşağıdaki sözlerinde de Müslümanlara Kuran'ın hakikatlerine sarılmayı tavsiye etmekte ve anarşinin ancak yeryüzünde dinin hakim olmasıyla son bulacağını tekrar vurgulamaktadır:

İnsanlığı dehşetli musibetlere uğratan, tehdid eden anarşiliğin bozma ve tahribin tek çaresi ancak ve ancak İlahî, semavî bir dinin ezelî ve ebedî gerçekleridir, gerçek İslam'dır.9

Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan münafıklık ve dinsizlik ve anarşilik ve maddecilere karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var: O da Kuran'ın hakikatlarına sarılmaktır. Yoksa koca Çin'i, az bir zamanda komünistliğe çeviren insanlık musibeti; siyasî, maddî kuvvetler ile susmaz. Yalnız onu susturan Kuran gerçeğidir.10

Bediüzzaman terör ve anarşinin yok olmasında Kuran ahlakının ve Kuran'ın bir tefsiri hükmündeki Risale'lerin çok büyük bir görev üstlendiğine ve gelecekte de bu görevine devam edeceğine sıklıkla dikkat çeker. Dolayısıyla Kuran ahlakının anlatıldığı, insanların gerçek İslam'a davet edildiği her türlü çalışma da bu görevi layıkıyla görecek ve terörle mücadelede etkin bir rol üstlenecektir. Bediüzzaman "Risale-i Nur'un gerçi siyasetle alâkası yoktur; fakat kesin küfrü kırdığı için, kesin küfrün altı olan anarşiliği (ve) üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder."11 sözleriyle bu öneme dikkat çekmektedir. Bediüzzaman bir diğer açıklamasında ise anarşizmden kurtulmak için 5 esastan bahsetmiştir. Bunlar Üstad'ın ifadesiyle "... Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir."12 Bediüzzaman aynı sözünün devamında Risale-i Nur'ların üstlendiği görevi nasıl yerine getirdiğini şu şekilde vurgular:

Risale-i Nur sosyal hayata baktığı zaman, bu beş esası kuvvetli ve kutsal bir surette tespit ederek ve sağlamlaştırarak, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise; bu yirmi sene zarfında Risale-i Nur'un, yüz bin adamı vatan ve millete zararsız birer faydalı uzuv haline getirmesidir.13

Sanat, Marifet ve İttifak Gücü ile Mücadele Etmek

Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde dinsizlikle, terör ve anarşi ile nasıl mücadele edileceğini de detaylı olarak tarif etmiştir. Bunu da "... Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı san'at, marifet, ittifak silahıyla mücadele edeceğiz..."14 sözleriyle belirtmiştir. Said Nursi'nin bu sözleri insanların dinsizliğe karşı mücadelesinin ne şekilde olacağını anlamak açısından çok önemlidir. Bediüzzaman yukarıdaki sözünde üç tehlikeye dikkat çekmektedir: Cehalet, zaruret ve ihtilaf...

İlk tehlikeye karşı, yani cehalete karşı halkın bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. Yaşadığımız toplumda insanların büyük çoğunluğu dini bilgiye sahiptir, Allah'a ve dine inanır. Ancak yine büyük çoğunluğu dinin ve manevi değerlerin derinliğine inmez, sadece yüzeysel ve dahası kulaktan dolma bilgilere sahiptir. Dolayısıyla dinin getirdiği güzel ahlakı gerçek manada hayata geçirmesi mümkün olmaz. Bu sebeple cehaletin, yani bilgi eksikliğinin hızla ortadan kaldırılması şarttır. Bediüzzaman'ın dikkat çektiği ikinci tehlike ise zarurettir. İnsanlara, iman dışındaki düşünce ve yaşam tarzları birer "zaruret" gibi sunulmaktadır. Hayatın gerçeklerinden vazgeçilemeyeceği, dini yaşamanın buna engel olacağı öğretilmektedir. Said-i Nursi'nin son olarak dikkat çektiği ihtilaf tehlikesi de bugün mevcuttur. Bugün dünyada insanlar arasında birçok konu ihtilaflıdır. Çoğu zaman fikir birliğine varılamamakta ve pek çok konu tartışmalara, çatışmalara dönüşmektedir. Bu ihtilaf insanların en büyük odak noktası haline gelmekte, güzel ahlak, din ve ahiret tamamen unutulmaktadır. Oysa yapıcı bir yaklaşım ihtilafları kolayca çözer. Aklın ve vicdanın yolu birdir. Bu nedenle bu ihtilafın getireceği kargaşa ve kaos tehlikesine karşı doğrular çok açık bir şekilde ortaya konmalıdır.

Bediüzzaman, bu üç tehlikeye karşı önlem alırken göz önünde bulundurulması gereken konuları da sözlerinde vurgulamaktadır. Bu konuların ilki sanattır. İnsanların terör ve anarşiyle yapacakları mücadelede sanat çok önemli bir yer tutmaktadır. Burada "sanat" kelimesiyle pek çok şey kastedilmiştir. Biri, insanların genel olarak Allah'ın bir nimeti ve ayeti olan güzelliğe ve estetiğe düşkün hale gelmesidir ki, bu insan ruhunun kabalıktan ve şiddetten uzaklaşmasını sağlar. Bir diğeri de, sanatın Allah'ın bir nimeti olduğunu bilmek ve buna şükretmektir ki, insanın manevi derinliğini artırır. Bu nedenle Allah'ın çevremizdeki sanatının tüm güzelliğiyle anlatılması çok önemli bir konudur. Sanatçılar bu bilinçle hareket etmeli, dindar insanlar bu bilinçle sanatı sahiplenmelidir. Din ahlakını anlatmak için yapılan her çalışmanın da sanatsal değerlere sahip olması gerekir. Örneğin her türlü yazılı eserde, kullanılan resimlerle, dildeki açıklık ve sadelikle, baskı kalitesiyle dindar insanların üstün sanat anlayışını ortaya koymak son derece önemlidir. Bunun yanında sözlü anlatımdaki hikmet de sanatın bir türüdür. Seçilen kelimeler, kullanılan örnekler, anlatımdaki çarpıcılık ve etkileyicilik karşıda bırakılacak etki açısından çok önemlidir. Dinin güzelliklerini anlatırken anlaşılmaz, karmaşık, kalıpçı ve zor yolu benimseyen yöntemlerin aksine, anlatımdaki sadelik, insanların gerçekleri anlamasına çok büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

Üstad'ın dikkat çektiği marifet ise "bilgi sahibi olmak" anlamına gelir ve Müslümanların yaşadıkları devrin tüm bilgilerine hakim olmaları gerektiğini ifade eder. Müslüman, Allah'ın insanlar için seçtiği dinin yeryüzündeki temsilcisidir, dolayısıyla yaşadığı devrin bilim, kültür, düşünce, teknoloji gibi farklı alanlarına hakim olmalı, bunları bilmeli ve en iyi şekilde kullanabilecek yeteneğe sahip olmalıdır.

Üstad'ın gösterdiği son yöntem olan ittifak ise, tüm insanlığın refahını ve güvenliğini isteyen herkesin yerine getirmesi gereken bir vazifedir. İnananların tüm insanları tehdit eden terör ve anarşi belasıyla mücadele ederken birbirlerine destek olmaları son derece önemlidir. Bu birliği bozmak için yapılacak her türlü girişim de etkinin azalmasına neden olacaktır.



1. Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s.2216
2. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 2 cilt, s. 200
3. Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s.2216
4. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası 2, s. 159
5. Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı, s.2216
6. Bediüzzaman Said Nursi, Bediüzzaman Cevap Veriyor, s. 9-10
7. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, On Birinci Şuâ, s.964
8. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, On Birinci Şuâ, s.964
9. Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lâhikası - Takdim, s.1412
10. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdag Lahikası 2, Mektup No:49, s.1831
11. Bediüzzaman Said Nursi, Şuâlar, On İkinci Şuâ, s.992
12. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, On Dördüncü Şuâ, s.1024
13. Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, On Dördüncü Şuâ, s.1024
14. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı II, Divan-ı Harbı Örfi, Nesil Yayınları, s. 1921
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Terörün gençlik avı


Dr. Veli Sırım

Gençlik, insanoğlunun şiddete ve saldırganlığa en yatkın dönemlerinden biridir. İstatistikler, şiddet olaylarının daha çok gençler tarafından gerçekleştirildiğini ve gençlerin daha çok suça eğilim gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bunun sebepleri çok çeşitlidir. En önde gelen sebepler arasında gençlerin saldırgan ve hislerle hareket etmesi bulunur. Bu dönemde saldırganlık enerjisinin verimli ve yapıcı alanlara aktarılabilmesi gelecek açısından ve gencin topluma faydalı bir birey olabilmesi açısından çok önemli ve belirleyicidir.
Gençlik döneminde gözlemlenen ve her zaman suistimal edilmeye açık olmasını netice veren diğer belirgin özellikler şunlardır:
1- Fizikî özelliklerinde meydana gelen ani değişikliklerden dolayı kendilerini değersiz görürler ve güvensizlik duygusu taşırlar.
2- Duyguları çabuk iniş çıkış gösterdiğinden çabuk sevinir, çabuk üzülür, birden sinirlenir, olur olmaz şeyleri sorun yaparlar. Bu sebeple tepkileri önceden kestirilemez.
3- Alıngan davranıp hiç eleştiriye gelemezken annne-babalarını yerli yersiz eleştirmeye başlarlar. Genellikle negatif ve eleştirel bir yaklaşım içindedir. Çevresinde olup bitenlere karsı hep negatif yaklaşır, genelde hoşnut olmaz. Evden uzaklaşmaya, bir tür bağımsızlık mücâdelesine başlar. Ailesi ile çatışır. Akran ve arkadaş grubunun değerleri ve kuralları, öncelik kazanır ve grubun yönlendirmeleri ön planda yer alır. Kendisini akranlarının gözüyle değerlendirir; arkadaş grubunun normlarından sapma kendine güvenini azaltan ve istenmedik bir şey olur. Arkadaş grubundan gelen yönlendirmeler, olumlu ve toplumsallaşmayı arttırıcı yönde olabileceği gibi, olumsuz ve antisosyal davranışları arttırma yönünde de olabilir. Bu dönemlerde genci eleştirmek, onun isteklerine karşı çıkarak baskıcı bir tutum izlemek genelde yanlış neticeler doğurur. Babanın genci sürekli eleştirmesi, yanlış yaptığını ileri sürmesi ve bir sürü şeyi yasaklaması zaten her şeye protesto düzeyinde yaklaşan gençte ters etki meydana getirecek ve daha da çok uzaklaşmasına sebep olacaktır. "Yasak" kelimesi genç için zaten kendiliğinden kışkırtıcı bir çağrışım yapmaktadır. Onun için yasaklar, saçma sapan şeylerdir.
4- Sürekli bir gidiş geliş içerisinde, maceracı ve kabına sığmaz bir ruh yapısına sahip olduklarından gelgeç hevesleri alabildiğine çoğalmıştır. Gençlerin "hayat-ı dünyeviyesini (dünya hayatını) zehirlettirecek ve hayat-ı uhreviyesini (âhiret hayatını) mahvedecek ve bir saat gülmeye bedel bir sene ağlamayı netice veren harekât-ı nâmeşruadan (meşrû olmayan hareketlerden) vazgeçirmek istiyorum"1 diyen Bediüzzaman Said Nursî'ye göre, insanlığın üçten birisini teşkil eden gençler,
bu dönemde hislerine yenik düşerler, hevesleri galeyandadır ve cüretkâr akıllarını her vakit başlarına almazlar. "Gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, âkıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker. Ve bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde binler gün, hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyasen, biçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar."2
Gençlerin bu yönleri güzel ahlâk kuralları, iman esasları ve terbiyesiyle doğru istikâmete çevrilmediği takdirde, toplum hayatı için çok büyük bir tehlike haline gelir. "Ehl-i namusun malı ve ırzı; zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede" kalacaktır.3 "Akıbeti görmeyen kör hissiyatla hareket
eden gençler...hem dünya istikbalini, hem mes'ut hayatını, hem âhiretteki saadetini ve hayat-ı bâkiyesini azaplara, elemlere çevirip mahveder ve suiistimal ve sefahetle hastahanelere ve hayatın taşkınlıklarıyla hapishanelere düşer... Eğer terbiye-i Kur'âniye ve Nurun hakikatleriyle kendini muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel bir insan ve mes'ut bir Müslüman ve sair zîhayatlara, hayvanlara bir nevi sultan olur... O şirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taatle şükretse, hem ziyadeleşir, hem bâkileşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlı olur, hem elemli, gamlı, kâbuslu olur, gider. Hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir."4
5- Bencilleşirler, istekleri artar, konan yasakları saçma, kendine tanınan hakları yetersiz bulurlar.
6- Ana-babadan devlete varana kadar otoriteyi temsil eden her şeye başkaldırma eğilimi taşırlar. Hatta bu dönemde bir şekilde kendisini ülkedeki sosyal problemleri tespitte ve de bu sorunların çözümünde sorumlu ve itici bir güç olarak da görür. Bir yandan his ve heveslerin galeyanı, diğer yandan toplum hayatının sağlıklı yürümesi için her bireyin uymakla yükümlü olduğu kural ve kaidelere karşı isyankâr tavırlar içinde oluşu, hem içinde bulunduğu toplumu, hem de genci çok büyük tehlikelerle yüz yüze getirir.
7- Coşkulu, hayalci, idealisttirler. Duygu ve düşüncelerini inançla savunur, haksızlıklara karşı acımasız bir tutum takınır, yaşanan gerçeklere pek aldırmadan toplum düzeni birden değişsin, eşitsizlikler ortadan kalksın isterler.5 Soyut ve kurgusal bazen de pratikle pek doğrudan ilişkisi olmayan
bu düşünme tarzıyla genç insan, ahlakî, dinî ve siyasî alanlarda var olan sistemi yetersiz bulur ve bu nedenle aşırı uçlarda karşı çıkışlara yönelir. Çok ortada ve ayan beyan olan yanlışlıkları gördükleri halde düzeltmedikleri için erişkinleri ikiyüzlülükle suçlar.
Ana hatlarıyla terör
Terör kısaca "korku" anlamını taşır. Webster Third New International Dictionary, terörü "Şiddetli korku veya endişe durumu", terörizmi ise "Terörün, baskı ve zorlama anlamında sistematik olarak kullanılması, şiddet ve tehlike atmosferi (ortamı)" şeklinde tanımlanır.
Latince "terrere," Fransızca "terreur" sözcüğünden gelmiş olan terörün Türkçe'deki eski karşılığı, "tedhiş" veya "tedhişçilik"tir. Tedhiş ise Arapça'da "dehşet verme, korkutma" anlamına gelir. Etimolojik olarak terör kelimesi; korkutmak, ürkütmek ya da korkudan titretmek; korkunç, yıldırma ve dehşete kaptırma, sindirme, korkutma gibi anlamlara gelir.
Terör, "İnsanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemidir".6 Diğer bir tanımda, terör "...korku ve endişe ile dehşet
ve genel bir huzursuzluk hali oluşturacak nitelikte fiil ve hareketlerin işlenmesi olarak ortaya konulmuştur.7
Literatürde terör kelimesi bazen şiddet (violence), siyasî şiddet (political violence), hatta anarşi (anarchy) kelimeyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.8 Örneğin Türkiye'de yıllarca teröre
karşılık olarak sadece "anarşi" kelimesi kullanılmış, son yıllarda bu kelime terk edilerek terör denilmeye başlamıştı. Halk dilinde teröristlere verilen ad ise uzun süre "anarşist" olarak kalmıştır.
Terör örgütleri, amaçları doğrultusunda yapılanır, taktik ve araçlarını belirler, hedef kitlesini seçerler. Bu yönüyle terör örgütlerinin yapısı kuruluş gayeleri çerçevesinde farklılıklar gösterir. Ayrılıkçı örgütlerde kültür ve eğitim seviyesi düşük, eylemin önemi ve sayısı daha fazladır. İdeolojik örgütlerde ise zihinsel çalışmalar daha fazladır.
Gençlere terör kıskacı


Yukarıda aktardığımız zaaflar, gençleri terör örgütleri için kaçırılmayacak fırsatlar mânâsına gelir. Zira, terör eylemleri için gençler bulunmaz Hint kumaşı gibidir. Gerek kısa vadede, gerekse uzun vadede büyük kazançlar elde edebilirler. Üstelik son derece düşük mâliyetlerle. İşte bu yüzden, terör örgütlerinin eleman ihtiyacıyla gençliğe yönelik faaliyetleri arasında doğrusal bir orantı görülür. Gençlik çevrelerinin en organizeli olanı ve dolayısıyla en kolay yönlendirilebileni ise lise ve üniversite gençliğidir.
Terör örgütleri lise ve üniversiteleri birer eleman devşirme ve kadro yetiştirme alanı olarak değerlendirirler. Gerçekleştirdikleri yoğun propaganda faaliyetleri sonucu 14-25 yaş grubundaki lise ve üniversite çağındaki gençleri kendi saflarına çekip, terör eylemlerini pratiğe geçirmeye çalışırlar.9


Anne-babalar terörün ekmeğine yağ sürmemeli
Gençleri terör örgütlerinin tuzaklarından kurtarmak için en büyük görev şüphesiz anne-babalara düşmektedir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ailelerde anne-babaların bilmesi gereken önemli noktalar vardır.
İlkokul yılları uyumlu geçen bir çocuğun ergenlikle birlikte tepkilerinde ve davranışlarında beliren değişmeler pek çok ana-babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Çünkü anne-babalar çocuk büyüdükçe daha uslanır, daha az sorun çıkarır sanırlar. Her şeyin yoluna girdiğini sandıkları bir dönemde birden ortaya çıkan huysuzluklara, tedirginliklere ve sebepsiz öfke patlamalarına bir türlü mânâ veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiç bir şeyi beğenmeyen, en ılımlı uyarılara sert karşılıklar veren genç karşısında soğukkanlı kalamazlar. Çünkü gençteki değişmeyi ergenlik çağına bağlamak istemezler. Anne-babalar bu yüzden çocuklarını problemli görmeye başlarlar.
Halbuki bu dönemde gençlerin gösterdiği tutarsız davranışlar gelişim psikologlarınca bir hastalık olarak değil, olağan bir bunalım olarak değerlendirilmektedir.
Gençlerin yaşadıkları bu bunalım kendi benliğini, kişiliğini ve kimliğini bulma bunalımıdır. Genç, yeni savunma yolları geliştirmekte, özgür denemeler yapmakta, iç ve dış baskıların üstesinden gelmeye çalışmaktadır.
Genç kendi kendini yeniden keşfetmenin, kabuk değiştirmenin sancılarını çekmektedir. Çünkü başkalarından farklı olmak kolay değildir. Özgür ve bağımsız olmayı istemek kolay, ancak bağımsızlığını nasıl kullanacağını bilmek güçtür. Bu yüzden genç anne-babasına baş kaldırarak, "Ben sizin tıpkınız olmak istemiyorum. Kendime has benliğimin, kişiliğimin ve kimliğimin olmasını istiyorum" mesajını her fırsatta verme gayretindedir.
Anne-babasının kendini sürekli çocuk yerine koymasını, baskıcı ve katı tutumları ile anlayışsız ve hoşgörüsüz olduğunu düşünen genç, kendinin adam yerine konulduğu, sözünün dinlendiği, anlayışlı ve hoşgörülü davranıldığı bir ortam aramaya başlar. İşte bu tip gençler terör örgütlerinin hedef kitlesidir. Gencin bu kritik dönemde gösterdiği ruh haletinden yararlanmak için onun beklentilerine cevap verecek uygun zeminler hazırlar. Çünkü terör örgütlerine göne en etkili propaganda yüz yüze yapılanıdır. Gerek bir sığınak gibi gördüğü ortam, gerek yapılan propagandalardan etkilenen genç, kendini ispatlamanın en kolay ve en tehlikeli yoluna girer. Böylece kendi gibi öfkeli ve beklemeye tahammülü olmayan gençlerle yasa dışı örgütlerde birleşmiş olur.10
Netice itibariyle anne-babalar, çok sevdikleri, gözü gibi baktıkları, dünyalara bile değiştirmedikleri evlatlarını kendi elleriyle terör tuzaklarına itmemelidir. Terör örgütlerindeki çakalların masum maskeleriyle çocuklarına yanaşıp kucaklarından kapmamaları için büyük bir taktik mücadelesi vermelidirler. Çünkü terör kapanına yakalanan ciğerpârelerinin geri dönmeleri çok zor olacaktır.
Üniversite kantinlerinde yoğrulan terör hamuru
İlk bölümde belirttiğimiz gibi gençlik, son derece duygusal davranışları itibarıyla en az mantık muhakemesi yapan kesimdir.
Bu ve benzeri diğer yönleriyle gençlik, özellikle de üniversiteli gençlik, terör örgütlerinin en verimli av sahası haline gelmektedir. Günümüze kadar bir çok terör örgütünün ideolojik mayası dışarıdan gelse de hamuru üniversite kantinlerinde, yurtlarında, derneklerinde yoğrulmuştur.
Örgütlerin asıl yönlendiricileri perde arkasında olsa da, fiilî liderler üniversitelerin içinde yetişmektedir. Geçmişte faaliyet gösteren ve bugün faal olan örgütlerin liderlerinin, lider kadrolarının büyük bir çoğunluğunun üniversiteden terk kişiler olduğu bilinmektedir. Nitekim, 1970'lerin başlarında ortaya çıkan terör eylemlerinin hazırlık ve örgütlenme aşamasında gençlik dinamizminin en zirvede bulunduğu üniversiteler karargah rolü oynamıştı.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de terör örgütleri, öğrenci gençleri daha kolay avlamak ve ihtiyacı olan elemanları temin etmek gayesiyle okul derneklerine el atmaktadırlar.
Genç kapanı: Paravan dernekler
Terör örgütlerinin öğrenci gençleri saflarına çekmek maksadıyla geliştirdikleri yöntemlerden birisi de üniversiteler dışında çeşitli paravan dernekler kurmaktır. Kurmuş oldukları paravan dernekler vasıtasıyla, çeşitli sözde kültürel ve sportif etkinlikler düzenleyerek gençleri saflarına çekmeye çalışırlar.
Örgütler, gençleri ürkütmemek için, ilk etapta tehlikesi olmayan, basit görevler ile terör faaliyetleri içerisine çekmekte, akabinde de "Siz örgütün sırlarına vakıf oldunuz, artık örgütün malısınız" diyerek geriye dönüşün kapılarını kapatmaktadır.
Terör örgütleri öğrenci gençleri saflarına kazanmak amacıyla cinsellik, kültürel farklılıklar, sosyal katmanlar, ekonomik imkânlar, siyasî tercihler, dini inançlar, çeşitli hobiler ve benzeri olguları istismar etmektedirler.
Öte yandan, ailelerin siyasî tercihleri ve inanç yapısının da gençlerin gruplaşmalarında olduğu gibi terör örgütlerinin önemle üzerinde durarak öğrencilere yaklaşmada kullandıkları bir yoldur. Yine öğrencilerin okumaya düşkünlük, yazma hevesi, liderlik dürtüleri, silâh merakı ve benzeri özel ilgi alanlarını terör örgütlerinin tuzak kurarken değerlendirdikleri hususlardandır.
Bediüzzaman'dan terör yorumu
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatında "terör" kelimesini kullanmamıştır. Bunun yerine mânâ açısından daha geniş ve genel olan "anarşi" kavramını sıklıkla dile getirmiştir. Bu kavram, aslında özellikle Fransız ihtilâlinin ardından bir düşünce sistemi olarak ortaya konulan bir akımdır. Ancak ülkemizde bu kavram ağırlıklı olarak "terör" kelimesiyle eş anlamlı olarak ifade edilmiştir. İşte bu sebepledir ki, Bediüzzaman da risalelerinin pek çok yerinde anarşi ve anarşizm kelimelerini terör ve terörizm mânâsıyla kullanmıştır.
Said Nursî'ye göre anarşi ve terörün en kolay yayıldığı ve taraftar bulduğu zemin, "hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler"11dir. Çünkü baskı altında
ezilen, sömürülen, horlanan, aşağılanan kesimler devamlı kendini ezenlere karşı kin ve düşmanlık hislerini taşırlar. Bu tür baskı, haksızlık ve zulmün geldiği mercilere karşı en küçük bir kışkırtmaya son derece hazır vaziyettedirler. İşte bu ve benzeri olumsuz şartlar, anarşistlerin görüşlerini yaymak için bulunmaz bir zemin teşkil etmektedir.
Bediüzzaman, öncelikle terör problemini şöyle tespit eder:
"Evet, eğer tarihî bir nazarla sahife-i âleme bakacak olursan ve o sayfayı lekelendiren beşerin mesâvisine (kötülüklerine), hatâlarına dikkat edersen, heyet-i içtimaiyede görünen ihtilâller, fesatlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün.
Birisi: "Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!"

İkincisi: "Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim."

Görüldüğü gibi bir Müslüman toplumu bölüp-parçalayan, her türlü sevgi ve saygı bağlarını koparan olumsuzluklar İslâmın iki temel kuralının terk edilmesinden kaynaklanmaktadır:
-Zenginlerin zekat vermemeleri.
-Ekonomik hayata faizin hakim olması.
Bu iki büyük hata, tıpkı Batı toplumlarında olduğu gibi, anarşi ve terör gibi bir düşüncenin Müslümanlar arasında da neşv ü nemâ bulmasına sebep olacaktır. Gerek kendi toplumumuzda, gerekse diğer İslâm ülkelerinde bunun pek çok örneği yaşanmıştır.

Halbuki, basit gibi görülse de bu iki unsur, bir toplumu oluşturan insanlar arasında sevgi, saygı, karşılıklı hoşgörü, haklara riayet, adalet gibi özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

İnsanların değer verip kabul ettiği mukaddesatın, inancın ve dini temellerin anarşist düşünüşle yok edilmesi neticesinde toplumu meydana getiren insanların kalplerindeki hürmet, merhamet gibi hasletleri de yok eder. Böyle insanlarca oluşturulan bir toplum ise adeta canavarlaşır.


"Kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir; daha siyasetle idare edilmez."12


Teröre karşı Bediüzzaman, özellikle İslam toplumları içinde şu beş esasın yeniden canlandırılması ve toplumun belkemiği haline getirilmesi gerektiğini ifade eder:
"Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmek."13


Bediüzzaman, terörizmin insanlık medeniyetinde meydana getirdiği olumsuz etkilere dikkat çeker ve bunların en başında "insanlık medeniyetini alt-üst etmesi" olarak gösterir. Buradan hareketle bir Müslümanda kesinlikle olmaması gerekli bir kötü özelliği şöyle dile getirir.


"Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü, anarşi hiçbir hak tanımaz."14


Bediüzzaman, özellikle gençlik hevesleri doğrultusunda hareket eden veya o noktaya ulaşmak üzere olan gençlere şu uyarıyı yapar:


"Ey gençler! Sizdeki gençlik kat'iyen gidecek. Eğer meşru dairede kalmazsanız, elinizdeki gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer İslâm terbiyesiyle o gençlik nimetini, iffet ve namus dairesinde, bu güzel ve tatlı nimeti veren Allah'a itaatle geçirirseniz, geçici gençliğiniz sonsuz bir gençliğe; Cennet hayatındaki ebedî gençliğe dönüşecektir."15


Dipnotlar:

1 Bediüzzaman Said Nursi, Mektûbat, 29. Mektup, ss. 407-412.
2 Sözler, s. 135.
3 Şuâlar, s. 203.
4- Sözler, s. 413.
5 www.teror.gen.tr/turkce/genclik/psikolojik.html
6 Taner,T. "Tedhişçilik ve Mukavelenameler," Cemil Birsel'e Armağan, İstanbul, s.462.
7 Doğu Ergil, Türkiye'de Terör ve Şiddet, 1980, s.1.
8 Şükrü Alparslan, Hukuk ve Kriminoloji Açısından Tedhişçilik, İstanbul, s.4.
9 www.teror.gen.tr/turkce/genclik/
10 www.teror.gen.tr/turkce/genclik/tutum.html
11 Şuâlar, s. 508.
12 Şuâlar, s. 508.
13 Kastamonu Lahikası, s. 186.
14 Tarihçe-i Hayat, s. 566.
15 Sözler, s. 57.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir