Eğitim...

Eğitim hayatımıza dair her şey. Anılar, düşünceler..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Eğitim...

Mesaj gönderen Alamut »

EĞİTİMİN SOSYOKÜLTÜREL TEMELLERİ

Eğitim yaşantıları örgütlü toplumlar için evrensel bir olgudur. Bu yaşantıların içerik ve karakteri, değişik kültürlerde oldukça farklılık göstermesine karşın, her zaman bulunurlar. Eğitim yaşantılarının evrenselliği, insan toplumlarının kültürel mirasını koruma ve gençlerin bu kültürün fikirlerine, geleneklerine ve standartlarına bağlı olmalarını sağlama ihtiyacına bağlanabilir. Gencin bu geleneksek yolları öğrenme sürecine kültürlenme denir. Öte yandan, toplumun bütün üyeleri, kültürdeki sürekli değişikliklere nasıl uyum sağlanacağını öğrenmek zorundadır. Bireyin bu yeni ve/veya yükselen gelenek ve değerleri öğrenme sürecine kültür birikimi denir. Bu iki süreç kültürel devamlılığı sağlar, çünkü bütün toplumlar sürekli olarak değişime maruz kaldıklarından, bir şekilde istikrarı korumak zorundadırlar. Bir toplumdaki bütün bireyler ya davranış kalıplarını ve düşünce yöntemlerini yeni değerlere uyarlarlar, ya da çatışma ve durgunluk riskiyle karşı karşıya kalırlar. Bu düzenlemelerin oranı veya yoğunluğu kültürler arasında çok büyük değişiklikler gösterir. Fakat toplumun gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, eğitimi ve gençlerin toplumsallaştırılmasını yöneten kültürel süreçler benzer problemlerle ilgilenirler.

Eğitim terimi, kimileri tarafından özellikle kültür ve eğitim konusuyla ilgilenildiğinde, formal eğitim araçlarıyla sınırlandırılır; toplumsallaşma terimi de öğrenilen her şeyi içeren geniş bir terim olarak ele alınır. Kültür, eğitim ve toplumsallaşma süreçleriyle iç içedir, çünkü bu süreçler mevcut kültür ve toplumsal yapıdan soyutlanamazlar; bunlar daha çok kültürün bir parçası, bir tamlayanı olarak anlaşılabilir. Formal okul süreci genellikle açıktır; herkes tarafından görülebilir ve genellikle iyi örgütlenmiştir. Ancak, hem eğitim hem de toplumsallaşma, aynı zamanda, birey tarafından bilinçli bir şekilde algılanmaksızın, kapalı ve informal olarak da oluşabilir.

Bazı toplumlarda, örneğin çoğu kabile toplumunda ve azgelişmiş ülkelerde, eğitim ve gençlerin toplumsallaşması kitlesel ve formal öğrenim kurumları olmaksızın gerçekleşir. Ancak okullaşma süreci kaçınılmazdır. Birey ister köyde ister kentte ya da ormanda veya çölde, askerde ya da hapiste olsun, bir tür okula katılmaktan kaçınamaz.

Gelişmiş toplumlarda altı tür okul görülür:


Zorunlu öğretim: gençlerin yeterlikli vatandaşlara dönüştürülmesi süreci; çocukluk ve ergenlik dönemlerini kapsar.


Yükseköğrenim derecesi veren okullar: genç yetişkinlere ileri derecede ve uzmanlaşma eğitimi verir.


Mesleki okullar.


Genç ya da yaşlılar için dini okullar.


Askeri okullar


Kurslar, dershaneler, vb.

Okulların tüm toplumlar için evrensel olması bir tesadüf değildir. Bunun altında kültürel mirasın korunması ve toplumsal devamlılık yatar. Bütün toplumlarda eğitimle amaçlanan, mevcut topluma katkıda bulunacak ve onu geliştirecek insanlar üretmektir. Bunu yaparken toplumun değer ve yapılarını zedelememeleri beklenir. Formal okulların ortaya çıkışı, büyük ölçüde, toplumsal düzenin gittikçe karmaşıklaşmasına bir tepki olarak görülebilir. Hiçbir toplum bilinçli olarak, düşmanlarının, asilerin, radikallerin sistematik bir şekilde eğitim görmelerine müsamaha etmez. Çünkü bunlar toplumun dayandığı kurum ve yapıların yerine başkalarını koymaya çalışırlar. Bu nedenle, eğitim kurumlarının bu açıdan tutucu olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan, okullar kültür ve toplumdaki değişim gerçeğiyle de ilgilenmek durumundadırlar. Bu nedenle okulları sadece geleneksel değerleri koruyan ve kültürel mirasın aktarımını sağlayan tutucu kurumlar olarak değil, aynı zamanda belli şartlar altında, özgürlükçü güçler olarak görülmeleri gerektiği de iddia edilebilir. Eğitimin "asıl amacı"nın geçmişi öğretmek mi, geleceğe hazırlamak mı olduğu; okulların tutucu mu değişimci mi olması gerektiği tartışması sürüp gitmektedir. Zamana ve duruma göre bu seçeneklerin ikisi de tatminkar görülebilir. Bazıları bazı şeylerin değişmesini ister, bazılarıysa aynı kalmasını.

Kültür

Kültür toplumsal etkileşimin insani boyutu olarak nitelendirilebilir. Kültür maddi (materyal) ve manevi (semboller) açıdan insanlara anlamlı gelen öğelerden oluşur. Maddi öğelerin (binalar, demiryolları, arabalar) anlamları kendilerinden ibaret değildir; işlevleriyle ilişkili anlamları olduğu kadar modayla ve tasarımlarıyla da ilişkilidirler. Özel otomobillerin anlamı Amerika'da başka, Çin'de başkadır. Manevi öğeler fikirler, ortak değerler, bayrak, sanatsal üslup gibi öğeleri içerir. Dil, sanat ya da müzik gibi belli başlı sembol sistemleri, açıkça toplumun korkularını, umutlarını ve fikirlerini iletir. Toplumdaki bireyler, toplumun birer üyesi olarak, bu maddi ve manevi öğeleri bir arada kavrayarak, düşüncede ve duyguda ortak kuralları paylaşırlar. Toplumun dışındakiler bunlara verilen anlamları ve bunların işlevlerini bilmediklerinden bunların nasıl kullanılacağını, nasıl yüceltileceğini ve nasıl davranılacağını bilemezler.

Herhangi bir toplumun en önemli kültürel özelliklerinden bazıları, biriktirilmiş inanç sistemleri, uygun davranış nosyonu ve "iyi yaşam"ın tanımıdır. Okullar kültürün en temel taşıyıcılarından biridir. Gençlerin yetişkin topluma hazırlandığı ve katılmanın yollarını öğrendiği başlıca kurumlardan biridir. Aile ve din kurumlarının da önemli rolleri vardır, ancak okullar üzerindeki kamu sorumluluğu onları resmi kültürün formal kurumları yapar.

Birçok kültürde ya da alt-kültürde değişik ırksal, dinsel, etnik ya da yerel gruplar vardır. Kültürün bu varyasyonları genellikle özel kurumlar, dernekler, kulüpler ve akrabalık, hemşehrilik sistemleriyle kodlanır ve aktarılır.

Her kültürde insan olmanın ne demek olduğuyla ilgili farklı bir tanım oluşmuştur. Bunlar genellikle, "Amerikan," "Türk" gibi tanımlanan şeylerden pek farklı değildir. Bazı toplumlarda bu tanımlar çoğulluk imkanı verirken, bazı toplumlarda oldukça kısıtlı bir tolerans söz konusudur. Bu tanımlardan dolayı da, aktarılanlar kültürden kültüre farklılık gösterebilir.

Her toplumda eğitim ve toplumsallaştırma bu ortak tanımların oluşturulmasına, önceliklerin belirlenmesine ve geleneklerin sürdürülmesine yardımcı olur. Ancak bu, özellikle de gelişmiş toplumlarda, önemli bir tartışma konusudur: "Kültür" ile kastedilen nedir? Aktarılacak olan hangi kültürdür? Toplumdaki alt-kültürlerin değerleri de öğretilecek midir? Bazıları yok mu sayılacaktır? vb. Okulların bu kültürel değerleri hangi mekanizmalarla aktaracağı da bir başka tartışma konusudur: En iyi nasıl aktarılırlar? En iyi nasıl öğrenilirler? Eğitimde karar almanın odağı neresi olmalıdır, merkez mi, yoksa yerel yönetim mi? Okul ailenin ve din kurumlarının yapamadığı neleri yapmak zorundadır? vb.

Toplumsal Değer Ve İnançlar

Geniş anlamda eğitim, toplumun toplumsallaşma sürecine yardımcı olan formal bir mekanizması olarak kabul edilir. İnsan kültürünün çeşitliliğine ve toplum içindeki çeşitliliğe karşın eğitim kendi kendine varlığını koruyan bir mekanizmadır. Toplum için eğitim kültürel mirasın koruyucusudur; birey içinse okullar bilgi aktarımı sağlayarak baskın kalıplara uyumu gerçekleştirir. Yani eğitimin geniş anlamı toplumsallaşmanın anlamıyla binişir.

Bütün toplumlarda toplumsallaşma süreci belli bir kültüre ve sosyal yapıya dayanır. Kültürel bir sistemin de iki eş anlı işlevi vardır. Birincisi bireylerin ve toplumun neler yapmaları ve ne olmaları gerektiğine ilişkin idealler oluşturmak (değerler); ikincisi de mevcut durumu açıklamak (inançlar), yani birey ve kurumların halen neler yaptıklarını açıklamak; kabul edilebilir mi, istendik mi ya da karşı çıkılması gerekir mi olduklarını belirlemek.

Toplumsal değer ve inançlar nelerdir? Bu konuda kapsamlı bir liste yapmak oldukça güçtür. Çünkü yapılacak her liste farklı bakış açılarını yansıtacaktır. Ayrıca, bazı değerlerin topluma mı yoksa alt-kültürlere mi ait olduğu, ya da insanlığa mı ait olduğu tartışılabilir. Bu durum yine de, listeleme çabalarını durdurmamıştır. ABD için yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada şu altı toplumsal değer ve inanç sıralanmıştır:

1- Bireyin önemi ve merkeziliği.

2- Bireyin düşünce eylemlerinde özgürlüğü

3- Eşit fırsatlar (yeteneğine ve yeterliğine göre başarını yolları açık olmalı).

4- Bireyin kişiliğini geliştirmesinin ve ortak eylem olanaklarını geliştirmesinin aracı olarak grupların kabulü.

5- Ailenin temel toplumsal kurum olarak kabulü.

6- Takdir edilebilir erişi için çalışmanın kabulü (mülkiyet, birikim, iyi hayatın normal özellikleri.

(Bu değer ve inançlar üzerinde sınıfta yapılan tartışmada; Türk toplumununkiler ile karşılaştırıldığında, sadece beşinciye itiraz gelmedi. Tartışılanlar arasında; bireyin merkeziliği yerine, ulusal değerlerin yüceltilmesi; bireyin düşünce ve eylemlerinde özgürlüğü yerine, birlik, beraberlik ve bölünmez bütünlüğün önemi; fırsat eşitliği yerine hemşehricilik, akrabalık, mezhepçilik formlarındaki ayırımcılığın kabulü; grupların önemi yerine, örgütlülükten kaçınma; takdir edilme ve iyi yaşamın kaynağı olarak çalışma yerine, "adamını bulma" ve "köşe dönmecilik"in kabulünün toplumsal değer ve inançlar olarak ortaya çıktığı iddia edildi.)

Değer Çatışması

Geleneksel Değerler
Yeni Değerler

Puriten ahlakı (tutumluluk, nefsini bastırma, cinsel kısıtlama)
Ahlaki tutumda görelilik (mutlak yoktur, ahlak grup tarafından belirlenir)

İş, başarı, etik (sıkı çalışma, en üste çıkma)
Sosyal olmak (insanları sevmek, arkadaşlık etmek)

Bireycilik (kutsal; bağımsızlık ve özgünlük - çıkarcılık, haksızlık)
Diğerlerini düşünme (hoşgörü, duyguların ve grupla uyumun önemi)

Başarı yönelimi (amaca odaklanma; başarı ilerleme demektir)
Gruba uyma (görelilik; nihai amaç grubun ahengidir)

Gelecek yönelimi (vakit nakittir, gelecekteki yararlar için bugünkü ihtiyaçlar ertelenebilir)
Hedonizm "şu anı yaşama" yönelimi. (yaşadığın anın ve bugünün değerini bilmek)




Genelde yeni değerler kurulu güç merkezlerini tehdit eder, çünkü önceki standartlardan sapmayı ve kontrolün elden gitmesini temsil ederler (din, memleket vb. elden gidiyor). Bazıları bu durumu toplumsal anomali olarak nitelerler. Böyle durumlarda toplum içindeki birey kendi duruşunu yitirmeye, kafası karışmaya, değerler de yer değiştirmeye başlar. Yani yanlış ve doğru kavramlarını sorgulamaya başlar. Bir başka görüş ise, mevcut toplumsal uzlaşmanın, öncelikle elit grupların güçlerine ve uzlaşmasına dayandığını ileri sürer. Bu uzlaşma baskın olan ama kalıcı olmayan bir kültürel ideoloji yaratır. Bazıları bu baskın değerlere direnir veya sadık olmaz. Ancak bu uzlaşma devam eder, çünkü baskın gruba dahil olmayanlar bunların kontrolü altındadır ve bunlar temel olarak yoksul ya da azınlıktan insanlar olduklarından sadakatsizlikleri ya eğitimsizliklerinden ya da karmaşadan güç alır.

Uyum sürecinin bir sonucu, uyum sağlamayanların hareketliliğinin kısıtlanmasıdır. Çoğunluk onları belli alanlara sıkıştırır. Daha sonra, çoğunluğun ayırımcılığı azınlık tarafından da içselleştirilir. Uyum süreci ayırımcılıktan başka, asimilasyon ya da soykırıma yönelebileceği gibi, kültürel çoğulculuğa da yönelebilir.

Toplumlar ekonomik ve politik yapılarına göre değer yönelimlerinde farklılaşırlar. Buna göre toplumlar değişimci, tutucu ve tepkici olarak nitelendirilebilirler. Bu ayırıma göre eğitim anlayışları ve okuldan bekledikleri de değişir:

Değişimci: Okullar toplumsal değişimin ve kültürel dönüşümün dinamik ve aktif katılımcılarıdır.

Tutucu: Okullar ideolojik olarak baskın politik ve ekonomik grupların araçları olarak görülür. Bu gruplar mevcut durum ve sosyal düzenle uyum içindedir. Ancak sistemdeki tansiyonu düşürmek ve hoşnutsuz grupları tatmin etmek için bazı küçük değişiklik ve düzenlemelere olan ihtiyacı kabul edebilirler.

Tepkici: Okullar geleneksel değerlerin saklandığı yer olarak görülür. Geçmişe sıkıca ve azimle bağlı ve en ufak canlanmaklardan bile tehdit edildiğini hisseden baskın gruplara itaatle bağlı kullar yetiştiren kurumlar olarak görülürler.
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Kullanıcı avatarı
vişne
Super Friend
Super Friend
Mesajlar: 575
Kayıt: 25-06-2003 01:25

Kimliğini arayan nesil

Mesaj gönderen vişne »

Gençlik... Gelip geçti...Bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele!
( Ömer Akdağ )


Gençlik devresi, "öğrenmek" duygusunun had safhada olduğu bir aşamadır. "Öğrenmek", "merak"ı da bünyesinde bulundurur. Zaten merak olmadan öğrenmeyi gerçekleştirmek mümkün değildir. Ne var ki "öğrenmek" güdüsüyle harekete geçen genç, her türlü etkiye açık demektir. Gerekli milli ve manevi alt yapıya sahip olmaması durumunda başkalarına özenmesi ve yanlış yollara yönelmesi mümkündür. Onun çevresinde bulunan dinamikler, kendisine örnek alabileceği kimlikler, tarihi şahsiyetler, ülkesindeki gelişmeler, kısaca geçmişinde ve hayatının içinde yer alan her şey genci etkileyebilir.
Genç insan, kendisine cazip gelen her şeyi almayı düşünür. İşte buradaki "cazip" kavramı, sorunun temelini oluşturan anahtar kelimedir. Genç, kendisine bir örnek seçerken onu cezbeden yanı dikkate alır. Peki "cazip" liğin ölçüleri nelerdir? Bu kavramdaki çekici olan unsurlar, hangi ölçülere göre tayin edilir? Ölçülerimizi belirleyelim derken hangi kıstasları dikkate alacağız?
Bütün bu soruların cevaplarını her milletin kendi değerleri tayin eder.Yani her milletin medeniyeti belirler. Zaten milletler, bu süreç içinden geçerken "millet" olma özelliğini kazanmışlardır. Dünyada hiçbir millet yoktur ki, mazisi olmasın ve kısa zamanda mantar gibi yerden bitsin.
Bir birey için en elim konum, aşağılık kompleksidir. Bu durumdakiler asla kendilerine güvenmezler ve şahsiyet sahibi olamazlar. Şahsiyet sahibi olmayan kişinin ise hiç bir değere sahip çıkmayacağı da kesindir.
Türk Milleti'nin muhteşem bir tarihi vardır. Bu tarih içinde dünyaya sunduğu medeniyet, insanlar için hep huzur kaynağı olmuştur. Dünyadaki milletler iki önemli özellikte söz sahibi olmuşlardır, büyük ve güçlü olmak. "Büyük" kavramıyla söylenmek istenen, o milletin medeni ve köklü geçmişi iken, "Güçlü" ifadesiyle ise teknolojik sahada söz sahibi olması kastedilmiştir. Her iki özellik, aynı anda bir millette bulunacağı gibi, bunlardan sadece birisi de bulunabilir. Sanırım sizin de katılacağınız gibi bu iki özellik, devamlı olarak hiç bir millete nasip olmamıştır.
Bugün itibariyle milletimiz güçlü değildir fakat büyüktür.Ama güçlü olmaması için hiç bir neden de göremiyorum. Yeterki çaplı, kaliteli, ufku geniş ve güçlü kimlikler insanlara örnek olabilsin.
Köklü ve muhteşem bir medeniyete sahip olduğumuza göre, gençliğimizin ilk önce tarihini bilmesi ve atalarını tanıması gereklidir. Yazımın en başında şahsiyet kazanmanın öneminden bahsetmiştim. İşte, gençliğimizin tarihini tanımaları bu kimlik açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat daha önce de anlatmaya çalıştığım üzere gençlerimiz "cazip" gördükleri her şeyden etkilenebilir. Tıpkı Batı'dan etkilendikleri gibi...
Öğrenmek duygusunun uç noktalarda olduğu, merakları doğrultusunda "cazip" olana doğru yönelen gençlerimizin doğru kimliği kazanmalarında en etkili olan ise "Eğitim" dir....dün ile bugün , bugün ile gelecek arasında köprü olan "Eğitim".
Kullanıcı avatarı
ress
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 110
Kayıt: 20-05-2004 16:09
Konum: symirna

Mesaj gönderen ress »

alamut çok güzel yazmışsın...ancak bu kalıplaşmış eğitim hakkındaki sözler ve tanımlar bir eğitimci olarak beni sıkıyor..bu tanımları yapan eğitimciler asıl sorunu kaçırıyorlar..eğitim sistemindeki sorunları..sosyalbilimcilerin dilinde sürekli eğitim şöyle olmalı böyle olmalı..inan bana kitaplardan alıntı bunlar..yarattıkları birşey de yok..yazık diyeceğim gençlere..bu arada çocugunu okula göndermeyip evde okuma yazma öğretmeyen ünlülerde yok değil..bunlardan biride erkin koray..bazen bende domates yetiştirmeyi düşünüyorum...ama yinede eğitim şart..:)
[color=green]papatyaların narince savrulduğu...
kelebeklerin özgürce uçtuğu...
rüzgarın hafifce ıslık çaldığı günde...
gözlerimde çiğ tanesi ıslaklığı...[/color]
Kullanıcı avatarı
Alamut
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 1694
Kayıt: 16-09-2003 17:07
Konum: İstanbul
İletişim:

Mesaj gönderen Alamut »

Olması gekenlerin neler olduğunu aşağı-yukarı herkes bilir ya da kendi mecrasında bir öneri sahibidir. Ama ya uygulama. Yazılanlara ne kadar bağlı kalabilir ki. Yoruma en müsait olmayanların, dogmaların yıkıldığı çağımızda tozu dumana katıp gelen yeni nesil bence herşeyi hak ile yeksan edecek. Tarih böyle oluşmaz mı zaten. Zaman önüne ne katarsa sürükler ve aşındırıp yuvarlar, bunu bilirsiniz. Yazdıklarıma ben uyuyor muyum ki :) Ama bunlar da düzgün bişeyler işte. Yoksa kime ne yapacağını, neyin nasıl olması gerektiğini söyleyem. Haddim civarında geziniyorum kısaca. Sevgiyle.
Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir