Sevda CİVELEK Özel Ropörtajı;Haldun DORMEN

Kültür ve sanat haberleri
Cevapla
hava840
New Friend
New Friend
Mesajlar: 4
Kayıt: 08-11-2008 12:52

Sevda CİVELEK Özel Ropörtajı;Haldun DORMEN

Mesaj gönderen hava840 »

Haldun Dormen: "Hep Umut Verici Şeyler Yazarım!"

Elli yıl önce bu tür etkinlikler yapılmaya başlanmış olsaydı bugün hiçbir sorun kalmazdı..


Yağmurlu bir akşam fotoğrafçımız Kemal ve ben, İstanbul’un sıkıcı trafiğinden sıyrılıp soluğu Enka Okulları Kültür Merkezi’nde aldık.. Ancak tüm bu yorgunluk, ülkemizin tiyatro duayeni Haldun Dormen ile gerçekleştireceğimiz röportajımız içindi, işte bu yüzden yorgunluğumuz bizim için hiç de önemli değildi.

Salona girdiğimizde, röportaj hazırlıklarına bir an önce başladık. Derken kulisten elinde çay bardağı ile ve gayet rahat tavırlarla salona giren Haldun Dormen “merhaba, hoş geldiniz” dedi. Ben de içimden “Allah’ım işte burada karşımda ve bize hoş geldiniz dedi” dedim. Adımı unutmuştum. Ne kadar süre sonra kendime geldim bilmiyorum: “ben sanatın adresi’nden Sevda Civelek” dedim. Heyecanım her halimden belliydi. Haldun Bey heyecanlanacak bir durum yok, bak ben gayet rahatım sen de rahat ol dedi. Ama bunların olması gayet normaldi, çünkü hayatımın en önemli anlarından birini yaşıyordum. Bu sözleri ve mütevazi hali beni biraz olsun rahatlattı ve biraz sonra başlayacak olan “Pazar Günkü Cinayet” oyunundan önce hoş bir sohbet havasında röportajımıza başladık..

Şu anda 2 oyunda (Kibarlık Budalası, Pazar Günkü Cinayet) oynuyorsunuz.. Aynı zamanda MS (Multipl Skleroz) hastaları için ve kendi yazdığınız oyununuzu Kürtçe sahneliyorsunuz. Yine bunların yanında diğer görevleriniz de var. Tüm bunlara nasıl vakit ayırabiliyorsunuz.?

Ben çok organizeyim. Çocukluktan beri organize bir yapım var. Sabah 10.15’den gece 11.40’a kadar ben ne yapacağım? Beş dakika aksasa da yapacaklarımı yaparım. Arada molamı da veririm. İnsanları da provaya çağırırken sahnesi yoksa çağırmam. Örneğin 12.30 da gel, en geç 14.30 da işin biter derim. Ya da 2. Perde de ufacık bir yeri varsa baştan sona kadar çağırmam.

Sizce Haldun Dormen yorulacağından korkuyor mu?

Hiç korkmuyorum. Ama hastalanacağımdan korkuyorum. İnsan bir yaştan sonra hastalanmaktan korkuyor. Allaha şükür bugüne kadar önemli bir hastalığım da olmadı. Allah nazardan saklasın. Sağlıklı olduğum sürece de bu şekilde koşturacağım.

Oyun konusunda rotanızı nasıl çiziyorsunuz? Örneğin: Bir oyunu sahneye koyarken istediğiniz, aradığınız kriterler neler?

Diyarbakır benim için çok önemliydi. Diyarbakır’a gidip geliyordum. Burada da iki oyunu birden oynuyordum. Diyarbakır çok önemli olduğu için, diyelim ki ben bu oyunu 72 saatte sahneye koyabilirim. Müzikal olduğu için sahneleme süresi biraz daha uzun sürdü. 85 -86 saat sürdü. Sabah 7 uçağı ile gidiyordum, otele yerleşip biraz dinleniyordum. Saat 10.30’da provaya girip akşam 20.00’a kadar prova yapıyordum. Bir saat öğle tatili yapıyorduk. Yoğun oluyordu ama başka çare yoktu. Üç gün en fazla Dört gün kaldım. O dört gün zarfında 8-10 saate kadar prova yapıyorduk. Ben İstanbul’a geliyordum. Onlar orda 3-4 gün dinleniyorlardı Bu arada oyun üzerinden geçiyorlardı. Yani gayet organize çalıştık. Başka çarem yok. Normalde ben bir oyunu sahneye koyarken günde 4 saat çalışırım. Ama orda mecburiyetten 8 saat çalışıyorduk.

Toplumsal olaylara duyarlı olduğunuzu biliyoruz. Örneğin kendi oyununuz olan. “Buzlar Çözülmeden”i Kürtçe olarak sahnelediniz. Galasını Diyarbakır’da yaptınız. Bu projenin Demokratik Açılım’la bir ilgisi var mı?

Ben kendi oyunumu Kürtçe olarak sergiledim. Bana bu teklif genç bir arkadaşım olan Engin Coşkun’dan geldi. Hatta MS hastalığı ile ilgili oyun da, Kıbrıs projesi de ondan geldi. Kendisi eski asistanımdı şimdi genç parlak bir yapımcı oldu. Tabii bu tür projelerde beni yönetmen olarak düşünür. Ve çok güzel başarıyoruz. Birlikte çalışmaktan keyif alıyoruz. Diyarbakır ondan geldi. Nerden geldi nasıl yaptılar bilmiyorum. Çok memnuniyetle kabul ettim ve Diyarbakır’a gittim. Kadro ile görüştük. İlk başta aramızda bir duvar vardı. Onlar benden, ben de onlardan çekiniyorduk. Ama sonra o duvar öyle bir yıkıldı ki şimdi her gün telefonlaşıyoruz.

Sözü gelmişken bu konudaki düşüncelerinizi almak isterim. Demokratik Açılımı genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Demokratik Açılım’ın ne olduğunu inanın bilmiyorum. Ne yapmaya çalışıyorlar, niye bu kadar konuşuyorlar inanın anlamıyorum.

Birisi karşısında, birisi evet diyor, birisi hayır diyor. Ben kendime göre bir şey yaptım. İnanın bana hiç alakam yok onlarla. Engin’in de alakası olduğunu sanmıyorum. Orda aklına geldi, belki bir tesadüf. Biz orda bir dostluk köprüsü kurduk. Zaten Büyükşehir Belediye Başkanı da dostluk köprüsü kurmuş olduk dedi. Bütün tatsızlıklar durdu dedi. Ahmet Kaya′nın eşi de çok güzel bir söz söyledi: "Elli yıl önce güneydoğuda bu tür etkinlikler yapılmış olsaydı bugün hiç bir sorun kalmazdı" dedi..

Onlarla çalışınca, onlar da ben de anlamadık niye sorun var diye ve neden bu kadar sorun edildiğini. Çok güzel, kolay bir şekilde halledilebilir gibi geliyor bana. Şimdiye kadar insanlar içi içe yaşıyorlardı. Bence oralarda çok büyük işler var, çok ihmal etmişiz. Oraya hiçbir şey götürmemişiz. Ahmet Kaya’nın eşinin söylediği de bence o. Elli yıl önce biraz daha önem verilseydi, sanayiler kurulsaydı, sanat çok önemli şehir tiyatroları kurulsaydı. 20 yıl önce Belediye Tiyatrosu Refah Partisi tarafından kapatılmış. O tiyatro da 20 yıldır belediye personeli olarak görev yapıyorlar. Maalesef şehir tiyatrosu değil. Ben o yüzden Diyarbakır Şehir Tiyatrosu’nda sahneye koydum. Gayet hoş salonları, repertuarları, dekorları her şeyleri var. Ama ellerinde Belediye Tiyatrosu’nun olanakları yok. Onlar da ben de ellerimizden geleni yapıyoruz. Kültür Bakanımız artık yapılması için söz verdi. Son aşamasına geldik gibi geliyor bana..

Bu konuda sizinle bir başlangıç mı yapılmış oldu?

Ee tabi gündeme geldi. Tüm gazete ve televizyonlarda çıktı.

Ms (Multipl Skleroz) hastaları için çok güzel bir proje gerçekleştirdiniz. “Sil Baştan” oyununu yazıp sahnelediniz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Bu oyunu da yine Engin ve Ender adlı bir başka arkadaşım beraber buldular. Ben ne kadar Kürtçe bilmiyor isem MS hastalığı ile ilgili de hiçbir şey bilmiyordum. Dünya çapında ünlü, MS hastalığına yakalanmış virtüöz Jacqueline Du Pre ile ilgili bir oyun görmüştüm. Onun dışında başka bir şey bilmiyorum. Sonrasında da unuttum gitti. Oyun için araştırma yaptık. MS hastalığı konusunda uzman doktorlardan bilgi aldık. Ben umut vermek için bir şeyler yaptım.

Ben hep Umut verici şeyler yazarım.

Zaten benden de beklenen buydu. Çok şeker bir konu bulduk. Bir saatlik oyundu. Bir müzikal oyuncusunun başına geliyor. Ayça Varlıer oynuyor. Oyun başında müzikle başlıyor. Sahnede şarkı söylerken rahatsızlanıyor. Partneri onu ihya etmeye çalışıyor ve sahneyi bitiriyorlar, eve geliyor. Yorgunluktan olduğunu düşünüyor. Annesi ve kocası dâhil kimse anlamıyor ve daha sonra kocası da onun MS hastası olduğunu öğrenince terk ediyor. O da tedavi olmaya karar veriyor. Tedavi görürken, eskiden MS hastası olmuş ama bunu yenmeyi başarmış eski bir basketçi ile yeni bir ilişkiye giriyor, sonu da o şekilde bitiyor. En sonunda aklımıza gelen bir şarkı yazalım dedik. Meltem Taşkıran’a bir şarkı ısmarladık. Oyuncunun bir tiradı vardı. Yeni bir hayata başladım, umudumu yitirmedim olarak. Tirad da şarkı olarak verdik. Oyun sonun da tüm kadro sahneye çıkıyor. Hocalar, MS hastaları hep beraber şarkı söylüyoruz. Tüm salon şarkı söyleyerek salonu terk ediyorlar. Çok keyifli bir çalışma oldu. Önümüzde ki hafta İzmir’de, 27 Mayıs’ta İstanbul’da sahnelenecek.

Bu oyun tüm halka açık olarak mı sahnelenecek?

Hayır, sadece MS hastaları izleyebilecek. Ancak çok yakınından biri yakalanmışsa gelebilir.

Buraya gelmeden çok yakın dönemde MS hastalığını tanısını alan bir arkadaşıma sizin bu projenizden bahsettim. Oyununuzu çok merak ediyor. İzlemek istediğini bildirdi. Size de bu konuda da teşekkür ettiğini iletmek isterim.

Oyuna mutlaka gelsin. Hatta çıkışta asistanım ile irtibata geçin. İsmini bırakın, Beraber gelin benim adımı verip izleyin. Ama mutlaka arkadaşınızı getirin tanışalım.

Bu oyunu yazarken garip bir şey öğrendim. Ankara’da bir hanım eskiden MS hastasıymış. Daha sonraları kendi gücü ile bu hastalığı yenmeyi başarmış. Kendisi şuanda da MS Hastalıkları Derneği’nin başkanlığı yapıyor. Bana dedi ki Haldun Bey, MS hastalarının %80-90’ı iyileşmek istemezler. Ben onu anlamadım. Neden dedim. Bir şeyin intikamını almak için, kendilerine kızdıkları için, kocalarına karşı kendilerini yetersiz olarak gördükleri için dedi. Burada en önemli şey maneviyatınızı bozmamak ve İyileşmek istemek, umudunuzu yitirmemek.. Dolayısıyla MS hastalığı yenilebiliniyor ve ben de onu göstermeye çalıştım. Maneviyat ve moral çok önemli.

Sizde böyle güzel bir proje ile MS hastalarına umut kaynağı oldunuz.

Evet maneviyat, moral bu hastalığı yenmek için en önemli şeyler..

Peki, galasını neden Antalya’da yaptınız?

Bilmiyorum neden Antalya’da oldu, inanın bilmiyorum. Bana kalk git dediler, orda yapacaksın dediler, bende orda yaptım.

Bize biraz Kıbrıs projenizden bahseder misiniz?

Kıbrıs Kültür Bakanlığı’ndan böyle bir teklif Engin vasıtası ile geldi. Oyun hem Türkiye hem de Kıbrıs’ta oynanacak. Amaç, Kıbrıs kültürünü Türkiye’ye yaymak. Kıbrıslıların kendine has çok hoş şiveleri var. Oyun da o şekilde yazılmış. Bende oyunu okudum. Bir kaç yerinde değişiklik yapıp müzikler koydum. Bugün de siz gelmeden önce şarkıcı Ziynet Sali ile başrol oynaması için randevumuz vardı. O da gayet sempatik bir sanatçımız. Galiba kabul etti. Hüseyin Köroğlu’na teklif yapıldı. O da Kıbrıs’lı bir sanatçımız. Bu iki sanatçımızı, bir kaç tanede Türkiye’den sanatçılarımızı bir araya getirip oyunu sahneleyeceğiz. Oyun İstanbul, Ankara ve Kıbrıs’ta oynanacak. Ancak ben Londra’da da oynanmasını istiyorum. Londra’da dünya kadar Kıbrıslı var.

Oyunun ismini okuyucularımıza duyurabilir miyiz?

Bekir Kara adlı Kıbrıslı bir yazarın oyunu; Büyükbabanın Paracıkları. İsmi ben pek beğenmedim. Oyunu ve ismini biraz değiştirmek istiyorum.

Özellikle bu oyun mu teklif edildi? Birkaç oyun arasından mı seçtiniz?

Kıbrıs Kültür Bakanı tarafından, Bekir Kara’nın oyunlarının yazılı olduğu bir kitap verildi. 6-7 tane oyun arasından seçtim. Bekir Bey’den de izin alarak onları uluslararası düzeye sokmak isterim.

Birazdan Pazar Günkü Cinayet adlı oyunu sahneleyeceksiniz. Biraz oyunundan bahseder misiniz?

Oyun çok güzel. Bu oyunu bana oynar mısın diye verdiklerinde oyuna bayıldım. Yalnız oyunun çevirisini yapan Hale Kuntay’a bir şey rica edeceğim dedim. İzninizle oyunu baştan yazacağım dedim. Dayanamıyorum işte bir şeyler ekliyorum, çıkarıyorum. Baştan yazıyorum. Bence çok hoş oldu. Hatta oyuna karakter ekledim. Bir kızcağız vardı. Sadece telefon ile konuşuyordu. Ben onu sahneye ekledim. Çok da komik oldu. Oyunda en çok gülme alan bölüm oldu. Oyunda çok kılıbık, fevkalade kılıbık bir adam -ki onu ben oynuyorum- karısı dırdırları ile yemiş bitirmiş ve ismi tesadüfen bir cinayete karışıyor. Cinayete karışınca karısı onu başka bir gözle görmeye başlıyor. Adam antika bir araba haline geliyor. O da kendini önemli bir şahsiyet olarak görmeye başlıyor. Cinayet işlenmiş mi işlenmemiş mi oda belli değil. Meğer ben neymişim oluyor. Karısının ona yaptıklarını o karısına yapmaya başlıyor.

Yeni projeler var mı sorusunu sormalı mıyım?

Var var. Geçenlerde Erdal-Güzin Özyağcılar geldi. Benden kızları Zeynep için bir müzikal yapmamı istediler. Zeynep gerçekten de çok yetenekli bir kız. Onun ile çocuk iken 15-16 yıl önce bir operada çalışmıştık. Orda Halit Ergenç de oynamıştı. Göksel Öcal başrol de oynuyordu. Hep beraber çok hoş bir karar verdik. Meşhur herkesin bildiği “Sokak Kızı İrma”yı baştan yapacağız. Fakat Türkiye’de geçen bir olay haline getireceğiz. Gülriz Sururi’yi de meşhur eden oyun, üç defa oynadık. Dormen Tiyatrosu’nda Gülriz kendi sahnesine davet etti orda sahneye koydum. Sonra 89-96 yıllarında tekrar sahneye koyduk.

Türkiye de geçerli olacak şekle getireceğiz. Aynı müzikleri kullanacağız.. Çok güzel müzikler feda edemiyorum ama biraz sözler değişecek.

Dormen Tiyatrosu perdelerini sessiz sedasız kapadı. Perdelerini açacak mı bir gün?

Kesinlikle hayır. Ben o kadar rahatım ki. Eğer Dormen Tiyatrosu olursa bütün bu projeleri yapmam mümkün değil. Yetişemem. Ayrıca mali problemler, oyun tuttu mu, tutmadı mı, aybaşında kira verilecek, yok ben onu istemiyorum. Böyle çok mutluyum. Paraları başkası düşünsün, ben işler yapayım.

Haldun Dormen’le olan röportajımız burada son bulurken, biraz sonra bu karşılıklı oturduğumuz sahnede duayen oyuncu Haldun Dormen’i “Pazar Günkü Cinayet” oyununda izleyen o şanslı seyircilerden biri de ben olacaktım.

Ve perde: Kılıbık ve karısı tarafından devamlı aşağılanan adamın adı bir cinayete, karışırsa üstüne üstlük bu cinayete bir bakanın da adı karışırsa, olaylar zinciri birbirini izleyerek, kılıbık bir adamın nasıl James Bond’a dönüştüğünü izleyeceksiniz. Özellikle elinde silahı, siyah takımı ve onu tamamlayan güneş gözlüğü ile “ben Bond, James Bond!” sözleri ile sizleri çok eğlendirecek. Tabii burada usta oyuncu Deniz Gökçer’in mükemmel oyunculuğunu da takdir etmemek elde değil, özelikle sürekli dırdır yapan kadın hali bizlere hiç yabancı gelmeyecektir. Sıkı durun en güzeli final sahnesi. Ama onu yazmayacağım. Eğer merak ediyorsanız her Pazar ve Salı akşamları “Pazar Günkü Cinayet” için buyurun Enka Kültür Merkezi Tiyatro Sahnesi’ne..


www.sanatinadresi.com
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir