Arkadaşlar;
Öncelikle bu seviyeli ve tabir-i caizse müthiş yorumları okumak bana gerçekten kıvanç verdi. Çünkü okuduklarım bana hâlâ bir konu hakkında düzgün bir şekilde tartışmayı bilen kişiler olduğunu gösterdi.
Bu müthiş yazıların hepsini okudum (grapher'in o uzun yazısını okumadım, kendisinden özür dilerim). Dilimin döndüğünce ben de bir iki yorum yapmadan önce yazılanlar hakkında bir kaç şey yazayım istiyorum;
Evvelâ, tüm düşünceler gayet mantıklı, yalnız "sanat para içindir" diyen arkadaşın düşüncesini affına sığınarak söylüyorum 'saçma' buldum.
Hepiniz bir konu üzerinde mutabıksınız bu yüzden de Sanat Halk İçindir diyorsunuz, faka ben bu konuda uyuşmazlık içerisindeyim. Sanat'ın halktan gelmesi, sanat içerisinde halkın temel alınması onun halk için yapıldığı anlamına gelmez, gelemez. Zira, Herşey elbette halk tarafından yapılır. Halkın yapmadığı bir şey olamaz (Aklî olaylardan bahsediyorum). Zira herşeyin temelinde insan vardır. Aslına bakarsanız bu başlığı münazara için bilgi arayışı içerisinide olmam nedeniyle yaptığım araştırma neticesinde buldum, ve gerçekten güzel bilgiler var.
Ben resimden anlamam, müzikten anlamam, heykelden anlamam (ya da bilimum sanat öğeleri), ben şiirden anlarım, edebiyattan anlarım. Kendimde şiir yazmamdan dolayı bu konulara ilgiliyimdir. Edebiyatçı kişiliğimi söylemiyorum bile...
Bu nedenle konuya şiir üzerinden bakıcam.
Şiirin yapılış amacı ahenktir. Şiir, musiki gibi ahenk içeren düz yazıdır. Ahenk unsurları da elbette ki sanatın gerekleridir. Bir şiirde ahenk ne kadar yoğunsa nesirden o kadar uzaklaşır. Nesirden uzaklaşmış bir eserde 'sanatkârâne' yani sanatsanatkârcadır. Bu tabir hepimizin tanıdığı N. Hikmet'e ait bir tabirdir. Ona göre Divan şiiri reellikten uzak, Sanatkârâne bir tavırla, hayaller aleminde yazılır. Divan şiirinin anlattığı sanat, asla gerçek dünyada gerçek olamaz.
Unutmamalıyız ki, Divan şiir'i sanat için sanatın en uzun ve en görkemli dönemidir. Ardından gelen Tanzimat, Halk için şiir yazmıştır.
Şimdi o mühim soruyu soralım; Sanat Sanat için mi, Halk için mi diye. çünkü benim savunduğum konu şu yönde;
Eğer ki toplumda şekillendirilmesi gereken bir konu varsa Sanat ve Edebiyat bunun için en güzel araç olacaktır. Fakat bu sanatın ve edebiyatın halk için olduğunda en güzel ve doğruyu yansıttığı anlamına gelmez.
Sanat eğer ki içindeki sanatları yitirirse, onu okuyan bir halkta kalmaz. Eğer ki aramızda okuyan varsa, Tevfik Fikret mi daha yoğun olarak anlatılmakta, yoksa sanatını iyi icra edememiş sanatçılar mı? Ya da M. Akif mi daha çok anlatılmakta, yoksa o dönemde İstiklal marşı yarışmasına katılan diğer şairler mi? Şimdi diyeceksiniz ki verdiğiniz 2 örnek birbirine zıt fikirde. Dikkatinizi çekerim Akif, ağır bir dil kullanırdı. Ağır dilin olduğu yerde halk olmaz, olamaz. Şimdilik bu kadar yazıp yolluyorum, daha sonra devam ederiz...
İmla hatalarımdan dolayı ve bana kızanlar veya kızdırdıklarım varsa affola...