Bilişim teknolojilerinin yaşamımızdaki pek çok şeyi değiştireceği kesin. Bu değişimin yaşanacağı en önemli alanların başında eğitim geliyor. Zaten dünya genelinde ve özellikle ABD ve İskandinavyada e-öğrenme (e-learning) şimdiden ciddi boyutlara çıkmış durumda.
Mesela, dünyanın önde gelen üniversitelerden MIT (Massachusetts Institute of Technology) on-line courseware projesi ile 2010 yılına kadar tüm derslerini internete yerleştirmeyi kararlaştırmış bulunuyor. Nedenine gelince, eğitim çağında çok geniş bir kesim olduğu gibi, şirketler de elemanlarını sürekli eğitmek zorunda. Ülkemizin rakamlarına bakarsak, ilk ve orta öğrenimde 16 milyon çocuğumuz var, ama eğitime katılmayan yaklaşık 10 milyon çocuk olduğu hesaplanıyor.
Yüksek öğrenime ise her yıl 1,5 milyon genç başvuruyor ama bunların sadece 300.000i yer bulabiliyor. Orta öğrenimde kapasite artınca başvuru sayısı 2 milyonu geçecek. Geometrik şekilde artan eğitim ihtiyacı karşısında klasik eğitim sistemimizin aciz kaldığı açık. Konu sadece para meselesi ile de sınırlı değil. Sözgelimi, Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi iki katına bile çıksa, ihtiyaç duyulan derslik, kütüphane vs. nasıl sağlanacak; nitelikli eğitim verecek öğretmen nereden bulunacak? Benzer bir durum hatta daha güç olanı- yüksek öğretim için söz konusu.
Öte yandan, e-öğrenme olağanüstü imkanlar sunuyor. Bu imkanları şöyle sıralayabiliriz:
*e-öğrenme, mekan kısıtını ve bina ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Çünkü herkes bulunduğu yerden eğitim alabiliyor, eğitimini seyahatte bile sürdürebiliyor.
*e-öğrenme, muazzam bir seçenek yelpazesi sunuyor. Mesela İngilizce eğitimini Cambridgedeki bir okuldan, teknik konuları farklı üniversitelerden, beceri kurslarını ise ihtisas kuruluşlarından almak mümkün.
*e-öğrenme zaman kısıtını da ortadan kaldırıyor. Eğitimi alan kişi canı ne zaman isterse veya ne zaman imkan bulursa o zaman eğitim alıyor.
*e-öğrenmenin pedagojik esnekliği de çok yüksek. Konunun özelliğine ve kuruluşun yapısına göre hoca ile etkileşimli dersler olabildiği gibi, ekran başında simülatörle yaparak öğrenmek de mümkün.
*e-öğrenmenin en önemli bir özelliği de maliyet avantajı sağlaması. Özellikle yatırım maliyeti açısında klasik eğitimle kıyaslanamayacak derecede ekonomik. Bunu somut ve sayısal bir örnekle açıklayalım ve Türkiye açısından ne gibi bir fırsat içerdiğini irdeleyelim.
The MBA Club örneği
Yüksek öğrenimdeki büyük ihtiyacı karşılamak üzere birçok hayırsever ve imkan sahibi kuruluş özel üniversite kurdu. Bunlar arasında özellikle son dönemde kurulan Koç Üniversitesini ve Sabancı Üniversitesini sayabiliriz. Her iki üniversite de büyük yatırımlarla gerçekleştirildi; Koç Üniversitesine 160 milyon dolar, Sabancı Üniversitesine 180 milyon dolar yatırıldığı biliniyor.
Öğrenci sayılarına bakıldığında ise Koç Üniversitesinde 1800, Sabancı Üniversitesinde 1200 kişinin eğitim aldığı görülüyor. Başka bir ifadeyle, kişi başına yapılan yatırım Koç Üniversitesinde 90.000 dolar, Sabancı Üniversitesinde 150.000 dolar olduğu söylenebilir. (Sabancı Üniversitesinde öğrenci sayısı artınca bu rakamın 100.000 dolara ineceği hesaplanabilir.)
Türkiyenin yüksek öğrenimdeki ihtiyacı olan diyelim 4 milyon genci (yılda 1 milyon kişi x 4 yıl) eğitmek için gerekli olacak tutar kişi başına 100.000 dolar değerini alırsak- kabaca 400 milyar dolar gibi, GSMHnın iki katı gibi bir meblağa çıkmaktadır! Üstelik bu rakama yıllık giderler de dahil değil.
Yukarıdaki rakamlarla e-öğrenmeyi kıyaslamak için The MBA Clubı örnek gösterebiliriz. Yaklaşık 2000 kişiye executive MBA kapsamında eğitim sağlayan bu kuruluş iki milyon dolardan az bir yatırımla gerçekleştirildi. Basit bir hesapla, eğitilen kişi başına yatırım maliyetinin 1000 dolar olduğu, yani klasik yönteme kıyasla yüzde 1 düzeyinde bir yatırımla gerçekleştirildiği kolayca görülebilir. Bu kıyaslamadan çıkacak en önemli sonuç, Türkiyenin bir türlü çözülemeyen eğitim sorununa e-öğrenmenin muazzam bir imkan sağladığıdır.
Prof. Dr. İbrahim Kavrakoğlu
Kavrakoğlu Consultin
Kaynak:kariyerakademi.net