Kissa'dan Hİsse

İslam dinimiz hakkında sormak istedikleriniz, merak ettikleriniz, paylaşmak istediklerinizi bu foruma yazabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

İslâm dünyâsında Kur’ân’dan sonra en güvenilir kaynak Sahîh-i Buhârî isimli hadîs kitabıdır. İmam Buhârî’nin Peygamber Efendimiz’in hadîslerini toplamaya kendini vakfettiği, yeni bir hadîs duymak ve almak için günlerce, haftalarca yol kattetiği meşhurdur.

Kendisine, birçok sahâbî ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol katederek bahsedilen adamı buldu. Fakat adamı bulduğu sırada kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu. Bu hâlde hiçbirşey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadîs not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi:

— Ben devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivâyet edeceği hadîs’e güvenmem.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

"Hz.Ömer (r.a.) tayin ettiği valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz.Ömer'i
öyle överki, bir
Sahabi dayanamaz, kalkar, valiye müdahale edip, onu susturmaya çalışır. Namazdan
sonra durum
Hz.Ömer'e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir
suçlu gibi götürülür.

Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz.Ömer'in huzuruna girince selam verir. Hz.Ömer
(r.a.), hiddetinden
selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun üzerine sahabi:
- Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, diyince hiddeti birden
kaybolan Hz.Ömer
(r.a.):
- Nedir benim o iki suçum?
- Allah'ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın.
Vacibi terkettin. Bu
bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki.
Hatasını anlayan Hz.Ömer (r.a.) olayı anlatmasını isteyince, Sahabi:
- Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin
üzerinde sanki fazilet
yönünden senin Hz. Ebubekir'den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu
yanlış düşünceyi
zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden
Hz.Ebubekir'in yarısı
kadarsın.
Hz.Ömer (r.a.)
- Neden?
Sahabi:
- Orduya yardım ediniz ! emri-i peygamberi karşısında sen servetinin yarısını
getirmiştin.
Hz.Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashabın gözlerini yaşartmıştı.
Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.), o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest
bıraktı. Böyle
konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

O'nun zuhûruyla Allâh'ın rahmeti bu âlemde coşup taştı. Sabahlar ve akşamlar renk değiştirdi. Duygular derinleşti. Sözler, sohbetler, lezzetler enginleşti; her şey ayrı bir mânâ, ayrı bir letâfet kazandı. Putlar sarsılarak yere devrildi. Kisrâlar beldesi Medâyin saraylarında sütunlar ve kuleler yıkıldı. Sâve gölü, zulüm bataklığı hâlinde kurudu. Gönüller feyz ve bereketle doldu.

Çünkü zaman ve mekânda gerçekleşen bu tecellî, o asîl varlığın zuhûrunun ilk bereketi idi. Bu bereket, bütün kâinâtı kuşattı. O seneye bolluk senesi denildi.
Kaynaklarda bildirildiği üzere, Allâh Rasûlü'nün süt annelerinden biri de tâlihli kadın Süveybe Hatun'dur. Bu hatun, Rasûlullâh'ın amcası ve azılı düşmanı Ebû Leheb'in câriyesi idi. Süveybe Hatun, Ebû Leheb'e yeğeninin doğduğunu müjdeleyince, Ebû Leheb, sırf kavmî asabiyetten dolayı sevinç içinde bu câriyeyi âzâd etti. Bu ırkî asabiyetten gelen sevinç bile, Ebû Leheb'in Pazartesi geceleri azâbını hafifletmeye yetmiştir.
Gerçekten de Ebû Leheb'i ölümünden sonra bir gece rü'yâda gördüler ve sordular:
"- Yâ Ebâ Leheb! Ne hâldesin?"
Ebû Leheb:
"- Cehennemdeyim; acıklı bir azâb içindeyim! Ancak Pazartesi geceleri azâbım hafifletiliyor. O gecelerde parmaklarımın arasını emiyorum. Oralardan su çıkıyor, suyu içiyor ve serinliyorum. Çünkü, Pazartesi günü Süveybe koşup bana o sabah Allâh Rasûlü'nün doğduğunu müjdelemişti; ben de onu âzâd etmiştim. Bunun karşılığı olarak Allâh Teâlâ, Pazartesi geceleri bana, azâbımı hafifletmek gibi bir ihsânda bulunuyor."
İbn-i Cezerî şöyle der:
"Ebû Leheb gibi bir kâfir, Allâh Rasûlü'nün doğduğu gün gösterdiği sırf akrabalık asabiyetiyle cehennem içinde faydalanırken, kıyas etmeli ki, bir mü'min o geceye hürmet gösterip kâinâtın Fahr-i Ebedîsi'nin aşk ve muhabbeti için gönlünü ve sofrasını açacak olursa, kimbilir Hakk tarafından ne türlü lutuf ve keremlere nâil olur!..
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
grace
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 3676
Kayıt: 13-02-2006 13:55

Mesaj gönderen grace »

Anlamlı paylaşımların hepsi için çok teşekkürler...
Yaşamak ne güzel şey;
Anlayarak usta bir kitap gibi
Bir sevda şarkısı duyup
Bir çocuk gibi şaşırarak yaşamak..

Nazım Hikmet
Kullanıcı avatarı
Sonsuz_Nur
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 414
Kayıt: 22-08-2005 12:03

Mesaj gönderen Sonsuz_Nur »

Sevgiyi yaşayanlar

“Sevginin yalnızca sözünü edenler ile onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?” diye sordular bir bilgeye. Bilge, büyük bir sofra hazırladı ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük hayatlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırdı. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra, önlerine birer tas sıcak çorba, sonra da derviş kaşıkları denilen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirildi. Ev sahibi konuklarına bu kaşıkları nasıl tutmaları gerektiğini söyledi: “Herkes kaşığının ucundan tutmak zorundadır.” Misafirler, uçlarından tuttukları bir metre uzunluktaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlar, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlardı.
Ağızlarına bir kaşık çorba koyabilmeyi beceremeyen konuklar, yemekten sonra kalktıklarında, karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorbalarla da sofranın üstünü kirletmişlerdi.

Bilge, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti yaptı. Bu kez, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırdı.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen pırıl pırıl kişiler geldiler ve bu defa onlar yerlerini aldılar sofrada. Önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunluktaki derviş kaşıkları getirildi. Onlara da kaşıkları ancak saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralı söylendi.

ALAN DEĞİL, VEREN KAZANÇLIDIR

Ev sahibi bilgenin “Buyurun, afiyet olsun” sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tuttu ve... Herkes kaşığını, karşısındaki kişinin tasına daldırıp, kaşığına aldığı çorbayı, karşısındaki kişinin ağzına uzattı. Ve bu yöntemle herkes karnını doyurabildi. Misafirler sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yoktu.

“Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?” sorusunu soranlara bu uygulamayla cevap verdikten sonra bilge, bir de öğütte bulundu: “İşte” dedi. “Kim ki hayat sofrasında yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarını da düşünür ve onları da doyurmaya çalışırsa, bir başka kişi tarafından o da kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü hayat denilen bu pazarda, alan değil, veren kazançlıdır her zaman.”
ACIDA OLSA DOGRUYU SÖYLEYİNİZ HZ.MUHAMMED (SAV)
لا إله إلا الله محمد رسول الله
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Fatih Sultan Mehmed Han devrinin altın yılları...

Konyalı bir tüccar, kumaş siparişi vermiş, Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar, İstanbul’a doğru yola çıkmış. Fakat gemi batmış. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya Kadı’sına başvurmuş:

— Ben vazifemi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim!

Konyalı tüccar ise:

— Kadı hazretleri!.. Ben, sipariş ettiğim malları almış değilim. Bu vaziyette para ödemem mümkün değildir!..

Konya Kadısı (Hârim) hükmetmiş:

— Venedikli siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batıp batmaması, onun elinde değil, ancak Yüce Allah’ın takdiriyle vuku bulur. Venedikli davacı, kumaşların parasını alacaktır...

Ümit etmediği bu adalet karşısında İtalyan tüccar der ki:

— Bizim de ticaret kanunlarımız vardır. O kanunlar da, adaletin yerine getirilmesi için konulmuşlardır. Fakat hiçbir Venedikli hakim, haklı da olsa bir Müslüman için, bir Hıristiyanı mahkûm etmez, diyerek Müslüman olur...
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Kullanıcı avatarı
zeynep_1114
Best of TurkiyeForum
Best of TurkiyeForum
Mesajlar: 2686
Kayıt: 25-03-2006 13:09

Mesaj gönderen zeynep_1114 »

Dünyanın Hali

Cerir'in rivayet ettiğine göre Leys der ki:
" Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona "Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim" diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır. İkisini yerler, birisi kalır, bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama "Çöreği kim aldı" diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir.
Yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin bir kısmını kızartarak yerler.
Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına " Allah'ın izni ile canlanıp kalk" der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir.
Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına "Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı?" der. Adam yine "Bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ "Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı?" diye sorar, adam yine "bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile "altın ol" der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama " üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöreği alanın " deyince adam "çöreği alan bendim" diye gerçeği itiraf eder.
Bunun üzerine Hz. İsâ "Altının hepsi senin olsun" diyerek ondan ayrılır.
Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam "Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın" diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir.
Şehre giden adam yolda giderken "Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır" diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner.
Altının Yanında kalanlar da "Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız" diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır.
Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere "İşte dünya budur,ondan sakının" der.
Kullanıcı avatarı
commando
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
R.Ö.Y. 1. Etap Şampiyonu
Mesajlar: 2119
Kayıt: 14-04-2005 13:18

Mesaj gönderen commando »

Sizi kim hesaba çeksin?

Süfyan-ı Sevrî hazretleri birgün Hammad b. Seleme hazretlerine sorar:

- Ey Hammad, acaba Rabbimiz bizi affeder mi? Hammad şöyle cevap verir:

- Vallahi kıyamet günü hesabımı anneme, babama veya Rabbime vermek hususunda serbest bırakılırsam ben Rabbimi tercih ederim.

- Niçin?

- Çünkü biliyorum ki Rabbimiz bizlere anne ve babalarımızdan daha merhametlidir
.
[b] Biri Ecdadima Küfrettimi boğarim.
Boğamasamda yanımdan kovarım..
Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum..
Kesilir ama çekmeye gelmez boynum..
Mehmed Akif Ersoy [/b]
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir