yıkıntılar arasında aşk...

Paylaşmak istediğiniz aklınıza gelen konular, olaylar..
Cevapla
Kullanıcı avatarı
PaNDoRa
Fast Friend
Fast Friend
Mesajlar: 109
Kayıt: 07-10-2004 16:46
Konum: CEHENNENDEN:))

yıkıntılar arasında aşk...

Mesaj gönderen PaNDoRa »

Kadın aradan geçen zaman içinde değişmişti. Saç modeli bile farklıydı artık. Gözlerinin çevresindeki çizgilerden dolayı biraz yaşlanmış gibi görünüyordu. Bunlar güldüğünde görünmez oluyor, ya da ona yakışıyor gibi geliyordu.
Elena’yı tanımadan önce, Tolostoy’un “insanların aşk dedikleri şeyi bilmiyorum. Aşk şimdiye kadar okuduklarım ve duyduklarım gibiye, ben aşkı hiç tatmadım” itirafına inanırdı. Onun ahlak yargılarındaki dehasına rağmen, akıl ve duygu arasındaki çelişkiyi, o bile çözümleyememişti. Tolostoy’un ölümünden sonra yayınlanan ‘Şeytan’ adlı kısa romanında bile, aşkın ne olduğunu, ya da ne olması gerektiğini sorgulayarak içinden çıkamamış ve neticeyi okuyucuya bırakmamış mıydı? Diğer yanda ‘Anna Karenina, Savaş ve Barış’ ta ise aşk insanın içine işlemiyor muydu?
İlk tanıştıkları zamanda ona aşık olmuştu. Çok güzeldi. Sarı dalgalı dağınık saçları omuzlarına dökülüyordu. Menekşe rengi gözleri, biçimli kaşları, sık gülümsemesiyle yanaklarında küçük gamzeler oluşuyordu. Gülümsemelerindeki sevgi insanın yüreğini eritiyordu. Sütten beyaz bir teni vardı. Aklını baştan almasına dayanamamış ve sevgi fırtınası içinde onu öpmüş ve şaşırtan bir tutkuyla kız da karşılık vermişti. Onu elde etmek için defalarca bir şeyler yemeye, sinemaya davet etmek zorunda kalmıştı. Geceleri Moskova’nın geniş caddelerinde yürümelerini, parklardaki kaçamaklarına, onun ardı arkası gelmeyen naz ve kaprislerine katlanmıştı. Defalarca sabahlara kadar dans etmişlerdi. Aylarca kendini teslim etmemekte direnen, kendini zora satan Elena’nın kaldığı yatak odasına girerek defalarca sevişmelerini sağlamıştı. Onu unutamıyordu. Onu elde etmek, Orta Asyalı bir gençle olan bağlarını koparmak o kadar kolay olmamıştı. Hatta Rus usulü zor kullanmak zorunda kalmıştı. Her şey bitmek üzereyken; aniden evlenme kararının şaşkınlığını uzun süre üzerinden atamamıştı.
İvan vardığında toplantı hızını almıştı. Aynanın önünde oyalandı, elbisesinin yakalarını düzeltti, eliyle saçlarını taradı. Odalardan gelen sesleri, kahkahaları ve kadeh tokuşturmaları duyabiliyordu. Davetliler Moskova’nın elit tabakalarındandı. Selam verenleri kısa sözlerle geçiştirirken; gözleri birini arıyordu. Ve onu gördü. Elena gözle görülür derecede zayıflamış görünüyordu. Yıllardır parmağından çıkarmadığı elmas yüzüğü ise parmağında takılı değildi. İvan bir süre, onu uzaktan seyretmeyi sürdürdü. Gözlerinde tütmesine rağmen, aradan geçen zaman kendinden çok şeyler de götürdüğü bir gerçekti. Elena’da kendinden farklı olmasa gerekti.
Elena yavaşça dönünce, İvan’ı gördü. Yüzünde bir anda şaşkınlık, sevgi, üzüntü, gizli bir sevinç ve öfke dolu duygular birbirine karıştı. Elena sonra normale dönebildi. Her şeye rağmen, ilk yaklaşan, harekette bulunma cesaretini gösteren yine İvan olmuştu.
“Merhaba Elena. Umarım, beni gördüğüne şaşırmadın?” Kadın duraladı ve biraz da zoraki gülümsedi.
“Burada olacağını biliyordum.” Uzun bir an kımıldamadan birbirilerine baktılar. Etraftaki davetlilere aldırmayan İvan, elini Elena’nın omzuna koydu. Her şeyi unutmuş, hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Hatta özlediğini göstermek için de eğildi ve fırsat vermeden dudaklarından öptü. Elena, “Lütfen…” derken gayri ihtiyari, beli belirsiz karşılık verdiğine kendisi de şaşırmıştı. İvan :
“Geleli çok oldu mu?” dedi.
“Partiye mi? Ülkeye mi?”
“İkisine de…”
“Partiye yeni geldim. Ailemi ziyarete gitmiştim. Ülkeye ise üç dört gün önce geldim.” dedi. Sesindeki suçlamayı önleyemeyen tonuyla “Beni aramayacak mıydın?” dedi. Kadın içini çekti ve yere baktı. İvan’ın üzerindeki elbiseyi daha önce görmemişti. Kadın yüzü kızararak “Evet. Arayacaktım” dedi.
“İçki ister misin?”
“İçkiyi bıraktım. Hatta kahveyi de…”
“Kahveyi bıraktın mı? Ama çok severdin!”
“Hazır kahveden nefret ediyorum. Moskova’da ise bundan başka bir şey yok.”
“Sen de sigara kokmuyorsun?”
“Bıraktım.”
“Gerçekten mi? Ne zaman?”
“Sen gittikten sonra…”
Yukarıdan birilerinin emir vakileriyle aniden İvan’la evlenmeye karar vermişti. İvan’ın tepede geniş çevresinin olması, Elena’nın doktorasını yapmasına, tanınmasına, hatta basamakları hızla çıkmasına ve rahat bir hayat sürmesini sağlamıştı. Geçici birkaç işte çalışmıştı. Kısa sürede, kuşağının en parlak filologlarından biri olarak tanınmaya başlamıştı. Uzun bir süre, kalıcı, gerçek bir meslek yaşamı da olmadığı içinde huzursuzdu. Üniversitede öğrendiklerini nasıl olsa bir gün kullanacağına, önemli bir işle görevlendirileceği günü bekliyordu. Üniversitedeyken gönlünü kaptırdığı Özbek gencini de tamamen unutabilmiş değildi. Evlendiklerinde, evliliğin rutin yaşamına dalmış bir çok şeyi unutmuştu. Birlikte televizyon seyrediyor, yemek pişiriyor, arkadaşlarıyla dolaşıyorlardı. Doğal olarak arada bir kavga da ediyorlardı. İlk yılların ateşli tutkusu daha zengin bir ilişkiye dönüşmüştü. Her geçen gün, Elena biraz daha ona bağlanıyordu. Zaman zaman çocuk yapmaktan bahsetmişler, ancak bunu pek ciddiye almamışlardı. Bir hafta ciddiye alırken, diğer bir hafta vazgeçiyorlardı.
Bu mutluluk aniden paramparça oldu. İvan Moskova’da Politbüroya çağrılmış. Merkezde kendisinin de bilemediği bir gizli görevle görevlendirilmişti. Onu görmeye giden hiçbir ziyaretçi bile kabul edilmiyordu. Telefonla bile, ona ulaşma imkanı olmuyordu. Ancak o ararsa arıyordu. Elena her arayışında, ne zaman döneceğini soruyorsa da; İvan her defasında bilmediğini söyleyip duruyordu.
İvan işinde başarılı biriydi. İlgisiz parçaları bir araya getirmeyi seven biriydi. Dünyanın en gizemli şehirlerinden biri olan Kremlin’nin nasıl işlediğini çok iyi bilirdi. 1984’te hiç kimsenin tanımadığı bir politbüro üyesi olan Gorbaçov’un liderliğe yükseleceğini o zamandan tahmin etmişti. Moskova’nın yirmi yedi kilometre batısında, bir dizi çam ağaçları arasındaki üç katlı taş bina, Sovyetlerde en güçlü adamlarından birine aitti. Salondaki masada, kristal ve porselen takımlar, havyar, tavuk kızarması, Fransız şampanyası Rusya’nın en seçkinlerine hizmet ederdi. Binanın odaları her türlü frekansta dinlemelere karşı korumalı, dinlenemez bir yapıdaydı.
Berlin Duvarı yıkılmış, Doğu Almanya yitirilmiş, Varşova Paktı kağıt üzerinde kalmış, Sovyetlerin yönettiği komünist hükümetler de tek tek yıkılıyordu. Yaşanan kriz, Daça’daki taş bina da masaya yatırılmış, sorgulanıyordu. “Ekonomi çöküyor. Komünist parti kontrolü yitiriyor. Bu adam (Gorbaçov) ülkeyi içten parçalıyor” diyordu, Moskova kulüp üyelerinden biri… Kırk beş yaşlarında, solgun tenli, zayıf, GRU’nun dış haberler alma müdürünün birkaç hafta dinlenmeden çalışmanın yorgunluğu üzerindeydi. Hatalardan ve yanlış hesaplardan nefret ederdi. Titiz bir yöneticiydi. “Sovyetler, darbe yapılması imkansız bir sisteme sahip. Yani gerçeklerle algılamalar birbirine hiç uymuyor. Suikastlarında bir anlamı yok. Yılanın başını kesmekle gövdesinin de öleceğini söyleyenler olacak ama araştırmalar; bunun tam aksini gösteriyor. Plan, devrim bayramında olmalı… ” dedi ve sözlerini sürdürdü. Tespitine, diğer biri “Korkunç fakat harika…” diye tanımlıyordu.
Kremlinde yöneticilerden biri olma talihsizliğine uğrayan ve koltuğu korumak isteyen, asla ‘tatile çıkılmayacağını ve hastalanılmayacağını’ bilir. Hasta olan gücünün bir kısmını yitirecektir. Yükselirken beraberinde yeteri kadar adam çıkartamadıysa, Kremlin onun için paten sahasından daha kaygan olacaktır. Bunu yükselmek isteyen her siyasi, çok iyi bilir. İvan’da bu kaygan zeminde birileri yararına sörf yapamaya çalışanlardan biriydi.
Elena’nın liseden sonra okumayarak evlenen ablası Tanya, Kiev’deki evinde intihar etmişti. Atlayarak Kiev’e gitmişti ama acısı bir türlü dinmiyordu. Döndüğünde çekilmez yalnızlıklarıyla yine baş başa kalmıştı. Yalnızlığa hiç dayanamıyordu. İvan’ın ne zaman döneceğini de hiç bilmiyordu. Belki dönmeyebilirdi de… Hiç kimse kendi hayatının ne olacağını bilemediği gibi, bir başkalarının da diğerlerinden fazla bir farkı yoktu.
İvan görevi bittiğinde, yorgun geçen günlerini geride bırakmanın sevinciyle, sürpriz yapmak için eve dönerken haber vermemişti. İvan eve yaklaştığında Elena’yı bir adamla kol kola apartmandan çıktığını gördüğünde, kan beynine sıçramıştı. İvan o kadar kıskanç biriydi. Aylar süren çalışmanın verdiği stres, uykusuz geçen geceler, üstü memnun edebilme baskısı da cabasıydı. Kıskançlık aşkın derinliğini ölçen bir barometre değildi. O sadece aşığın güvensizliğini gösterirdi. Bir haftadır birlikteliklerinin devam ettiğini öğrendiği gece kavga etmiş hatta daha ileri giderek dövmüştü. Elena bunu asla beklemiyordu. İvan öfkeyle evden ayrılmış, gece boyunca içmiş ve sarhoş olmuştu. Ve o geceyi inadına dul bir kadınla birlikte geçirmişti. Artık evliliğin kristal küresi geri dönülmez bir şekilde kırılmıştı. Ertesi sabah eve öfkesi geçmiş olarak dönmüştü. Ama Elena’yı bir yanda ağlar ve bir yanda çantasını toplar olarak bulmuştu. Dönüşü zor olan bir yola girilmişti. Elena, İvan’ın bütün konuşmalarını reddederek, arkadaşı Galina'nın evine taşınmıştı. Birkaç gün sonra ise kalan eşyalarını almak için gelişi ise her şeyin bitmiş olduğunu gösteriyordu. İvan’ın :
“Gitme. Elena hata yapıyorsun!” sözlerine aldırış bile etmemişti. Arkasından :
“Ayrı kalmasak bu evlilik çökecek!” İvan onu öperek barışma yolunu denemek isterdiyse de, Elena arkasını dönerek öpmesine fırsat vermemişti. Hatta sevgisi nefrete dönüşmüştü. Elena, hayatı ve geleceğiyle ilgili radikal kararlar almış ve zaman kaybetmeden de uygulamaya koymuştu.
“Yarın Moskova’dan ayrılıyorum” dediğine İvan, yıkılır olmuş, içini yaptıklarına karşı pişmanlık duygusu kaplamıştı.
“Gerçekten mi? Böylece sürgünde mi olacağız? Evliliğimizi çöpe mi atmak istiyorsun?” Sorularına, Elena’nın cevap vermeyişi onu tamamen baştan çıkarıyordu.
“Konuş benimle. Bak Elena. Sadece bir iki kişiyle beraber oldum. Sen de olmuşsundur. Çok çekici bir kadınsın. Sen istedikten sonra, hiçbir erkek sana hayır diyemez. Hayatında hiçbir kimse yok mu yani?”
“Bir süre yalnız kalmak isteyebileceğim neden aklına gelmiyor?”
“Planın ne?”
“Bilmiyorum!”
“Ne zaman geri döneceksin?”
“Bilmiyorum…”
“Açık konuşayım. Bana geri dönmeni istiyorum. İkimiz de aptalca şeyler yaptık. Bunlar geçmişte kaldı. Yeniden başlayabiliriz…”
Elena’nın gözlerinden yaşlar geliyordu. Yüzü ona dönük olmadığı için İvan onu göremiyordu. İvan onu omuzlarından kavradı ve beklenmedik bir güçle onu öptü. Genç kadın sanki aşı oluyormuş gibi kasıldı. Kolları boşlukta kaldı. Titreyen kısık sesiyle “Yapma!...” dedi.
İvan, Elena’nın biraz gevşemesini fırsat bilerek; onunla birlikte evden çıkmıştı. Ama Elena aklına koyduğunu uygulamaya kararlıydı. Bir süre Moskova’nın geniş caddelerinde yan yana yürüdüler.
Dokunmadan seven yoktu. Aşklar evlerden sokaklara, meydanlara taşınmıştı. Yüce duygular, büyük aşklar da yoktu artık. Adam gibi sevecek, sevebilecek erkeklerde yok artık. Ne iş alanında başarı, ne aşk, aile ve çocuk, ne derinlemesine bir düşünce faaliyet, ne de kendine karşı özen... Rus erkekleri kimliklerini iyice kaybetmişti. Duyarlılıkları daha da azalmıştı. Adapte olma yetenekleri bile sınırlıydı. Böylesine silikleşme, geri plana kayma, kadının gölgesine sığınma... Rusya'da ailenin reisliğini kadınlar yapıyordu. Çocuğun sorumluluğu neredeyse bütünüyle kadına aitti. Yalnızca günlük ve küçük kararlar değil, büyük olanları da kadın dudaklarından dökülüyordu. Boşanma kararını alan da onlardır genellikle. İşyerlerinde kadınlar daha güvenilirdir. Yarı yolda koymaz, görevlerini iki kadehe değişmez. Son zamanlarda Rus kadınları iyi para kazanmaya da başladı. Bu durumda evde bir "asalak" bulundurmaya gerek görmeyenlerin sayısı her geçen gün çoğalıyor. Evlenmek isteyen erkekler ise mercekle aranıyor. Adayların "hal ve gidiş notu" da ayrı konu! Rus kadınlara giderek yabancı erkeklerde arıyor mutluluğu. Ama o da her zaman olumlu sonuç vermiyor. Ulusal farklılıkları aşmak her babayiğidin harcı değil.
Bu ülkede Puşkin’in heykeli etrafında sevda peşinde koşanlara bakarak onlara ‘zavallılar’ diyerek acıdı. Evleninceye kadar seveceksiniz sonra ne olacak? Yaşanan hayatın gerçekleri aşkları da silip süpürüp götürmeyecek mi? Birbirine sarılanlar, öpüşen lezbiyenlere ve öpücükler gönderen fahişlere bakmamak için başını çevirdi.
Tverskaya caddesine yöneldiler. Dilencilerden, sarhoşlardan nefret ediyordu. Bir yığın zavallı açıkta acınacak halde sürüngenler gibiydiler. Kuşkulu bakışlardan kurtulmak için adımlarını hızlandırırdı. İvan’ın tutarsız hareketleri vardı. Ne zaman, ne yapacağından asla emin olamıyordu. Onu iyi tanıyordu. O, her ne şartlar altında olursa olsun, almak istediklerini alan bir ruh yapısı vardı. Elena eve gitmek istemiyordu. Sıradan bir otele gittiler. O geceyi birlikte geçirdiler. Gece geç saate kadar konuştular. Oda servisinin getirdiği şarabı paylaştılar. Elena :
“Nasıl böyle aptalca bir şey yaptığımı, o günden beri çok düşündüm ve pişman oldum. Birine ihtiyacım vardı ve sen merkezdeydin.”
“Anlıyorum. Seni affediyorum. Sende aynısını yaptın.”
Elena “Bana sadık kaldın mı?” diye sordu.
“Hayır” dedi İvan, “Ya sen?”
“Hayır…”
“Öyle ise ödeştik. Yıkıntılar arasında aşk’ı tekrar denemek istemez misin?”
Elena’nın aklı karmakarışık olmuştu. Üzüntülüydü. Hatta hassaslığı üzerindeydi. Kırılgandı. Giderek artan bir tutkuyla onu özlüyor olmasına rağmen, aklı duygularını acımasızca bastırıyordu. Onun öpmesine, göğüslerini okşamasına izin verdi. Bir zamanlar bu adamı çok arzulardı. Ama şimdi, içindeki düğme tamamen kapalıydı. Tek istediği şey yalnız kalmaktı. Onunla sevişmedi. İvan ise reddedilmişliği karşısında kırılmış ve üzülmüştü. Elena’yı kayıp mı ediyordu? Bir daha bir araya gelemeyecekler miydi? Ardı arkası kesilmeyen düşüncelerle bir süre sonra İvan uykuya varmıştı. Elena ise, kırılan sihirli küreye ağlıyordu. İvan ise geçici bir heves, nasıl olsa gelip geçer düşüncesiyle üzerine fazla gitmedi.
Ertesi sabah havaalanında vedalaşmışlardı. Terminaldeki kalabalık, duygularının tamamen ortaya çıkmasını engelliyordu. Genç kadının gözyaşları yanaklarından yuvarlanarak göğsü üstüne damlıyordu. İvan ona sarılmış ve kucaklamıştı. Genç kadın başını onun göğsüne yaslamıştı. İvan :
“Kendine iyi bak…”
“Ben de aynı şeyi söyleyecektim.” Son anons yapılıyordu. Ayrılmışlardı…
GöZLeRiN GüZeL aMa BeŞ PaRa eTMeZLeR...!
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir