Annemİn Kokusu
Bir pembe düş gördüm dün gece...Sarı çiçekli elbisesiyle geldi yanıma. Usulca sokuldu, tuttu ellerimden sessizce. soğuktu elleri,belli ki çok uzaklardan gelmiş. Sanki koca bir rüyayı biz kaplamışız, bizim sevgimiz...Bu dünya bu evren tüm korkular, tüm kötülükler bizden uzak.Tek bir söz çıkmadı dudaklarından, sadece baktı gözlerime, gülümseyen bir tebessümle...
Etraf mis gibi akasya kokuyor. Birde garip bir koku. Dilimin ucunda adı. Ama söylersem sanki yok olur gibi geliyor. O kadar güzel ki akasyalar bile boyun büktü karşısında. Ve sonra korkunç bir uyanış alıp götürdü onu benden uzaklara.
"Beni de al,bırakma yalnızlığımla baş başa...Üşütme beni soğuk duvarların arasında. Sımsıcak sev beni bitmeyen sevginle, yok etme rüyalarımı, dost etme karanlık geceyle beni..." dedim. Ama dinlemedi. Tıpkı geldiği gibi aniden sarı çiçekli elbisesini savura savura kayboldu sonsuzlukta. Birden bire yine o kokuyu duydum etrafta.
Uyandığımda...Hala çıkaramıyorum ismini. Giderken bırakmış, yüreğimin en ücra köşesine buram buram kokuyor. O kadar yoğun ki koku, gözlerim yaşarıyor, ağlıyorum. Ve sonunda buluyorum içimi parçalayan bu kokuyu, bu koku ANA KOKUSU ...Yeryüzündeki tüm akasyalardan daha güzel, tüm çiçeklerden daha kıymetli...Ve çığlıklara boğularak haykırıyorum...Azrail’e inat:
- Annemi aldın ama. Kokusu hala bende...