Yüzyıllar boyu yaşanan baskı ve ihmalin yıldıramadığı Kızılderililer, yeniden diriliş yolunda.
Savaştılar... Barış yaptılar... Kültürlerini geliştirdiler ve bir tarih yazdılar... Yüzyıllar boyu yaşanan baskı ve görmezden gelme politikalarının yıldıramadığı Amerikan Yerlileri, “beyaz adam”ın topraklarına gelmesi öncesinde sahip oldukları gücü geri istiyor.
Sayıları, kültürel bilinçleri ve ekonomik güçleri gittikçe artan Amerikan Yerlileri, kendi adlarına açılan yeni bir müzenin yanı sıra, ulusal sahnede de yerlerini alıyorlar.
Fotoğraf: Maggie Steber
Hudson Nehri boyunca, en az ABD topraklarındaki her yer kadar Kızılderili olan bir diğer kente, New York’a doğru ilerleyen bir trendeydim. 1626 yılında Hollandalıların satın aldığı -ya da çaldığı?- New York günümüzde 85.000’den fazla Kızılderiliye ev sahipliği yapıyor. Günümüz ABD’sinde Kızılderililerin yaklaşık % 85’i rezervasyonların dışında yaşıyor ve her büyük kentin kendi Kızılderili toplumları var. Bunun nedenlerinden biri de hükümet tarafından 1952’de başlatılan ve iş arayan binlerce Amerikan Yerlisini ülkenin dört bir yanına gönderen yeniden yerleştirme programı.
42 yaşındaki Brad Bonaparte da bu kent Kızılderililerinden (Mohawk) biri. Babası ve büyükbabası New York’un görkemli binalarının inşası için elde çekiç yerden metrelerce yüksekte çalışan Brad, hem bir sanatçı hem de bir demir ustası.
Gerek Brad gerekse geriye kalan binlerce Kızılderili açısından Yerli kimliği, çevrelerinde akıp giden ortalama Amerikan kültürü içinde boğulmamak için giderek önem kazanan bir güç kaynağı. Ancak bu, karışıklıklara da yol açabiliyor. Kendi deneyimlerime dayanarak söylüyorum: Kızılderililerin çoğu gibi benim de soyağacım karışık. Annem Mohawk kabilesinin Abenaki kolundan, babam Slovak. Ergenlik çağıma kadar Kızılderili olduğum konusu üzerinde düşünmemiştim bile. Hatta bu aşamadan sonra dahi annem, ailemde üç nesildir öz kimliğini kabul edip “ortaya çıkan” ilk birey olmamı, Abenaki dedemin benimle asla paylaşamadığı öyküleri duymak ve dilimi öğrenmek için akraba ve kabile yaşlılarını aramaya başlamamı uzun süre kabul edemedi.
Bir süre için annem bana, “Benim Kızılderili oğlum” diye hitap etti. Ta ki kızkardeşim Margaret, “Ama anne, o zaman sen ve ben ne oluyoruz?” diye sorana kadar...